23 Nisan günü "Öteki Ankara"da dolaştım. "İnönüler’in Pembe Köşkü"nü de gezdim. Pembe Köşk’ü İsmet Paşa, 1924 yılında satın almış. O yıldan bu yana İnönü ailesinin. Ailenin 1983 yılında kurduğu İnönü Vakfı’na devredilen mülk, şimdi bir "Müze Ev" olarak yaşatılıyor. Vakfın Başkanı İsmet Paşa’nın kızı Özden Toker ile yardımcısı İsmet Paşa’nın torunu Gülsün Bilgehan, Pembe Ev’de değişik etkinlikler düzenliyor.
Pembe Ev yılda iki defa, birer ay süre ile halkın ziyaretine açılıyor. Giriş ücretsiz. 23 Nisan nedeniyle 20 Nisan ile 30 Mayıs arasında farklı bir etkinlikle gene ziyarete açılmış durumda.
Mustafa Kemal, İnönüler’e "Ankara’da yabancılara bir balo düzenleyelim" demiş. Bunun üzerine Rum yapısı iki katlı evin bahçesine bir camlı bölüm eklenmiş. Bu bölümde 22 Şubat 1922 yılında yabancıların Ankara’daki temsilcileri için ilk danslı davet gerçekleşmiş. Mevhibe Hanım ilk defa başını açmış. Mor tuvalet giymiş. Mevhibe Hanım’ın giydiği o ilk tuvalet ve bütün giysileri "Müze Evöde sergileniyor. Sadece, Mevhibe Hanım’ın giysileri değil, İsmet Paşa’nın askeri ve sivil giysileri, tüm kitapları ve belgeleri Müze Ev’de. Mevhibe Hanım ve İsmet Paşa hiçbir şeyi atmamış, her şeyi saklamış. Şimdi kızları ve torunları bunları değerlendiriyor.
İsmet Paşa’nın 1895 yılında Sivas’ta Askeri Rüştiye’den aldığı diplomanın aslı da Müze Ev’de, ilginç olanı şu: 1895 yılında Sivas’taki Askeri Rüştiye’de öğrencilere Latin harfleri öğretilmiş. Fransızca dersi verilmiş.
Özden Toker bu yıl "Müze Evöde halkevleri sergisi düzenlemiş. Sergide İnönü’nün eğitim konusundaki konuşmalarından belli bölümler veriliyor. Bakınız İsmet Paşa, "o günlerde bugünleri görerek" neler söylemiş:
"İlköğretim davası, insan olmak, millet olmak davasıdır. İlköğretimi olmayan memlekette orta çağ idaresi bütün şekilleriyle devam eder. Resmi kanunlar ne derlerse desinler, vatandaşlara ne haklar tanınırsa tanınsın hiç olmazsa ilköğretim derecesinde bilgi olmazsa, haklar ve vazifeler canlanmaz. Gönüllere sinip yerleşmez. Bilmeyen, siyasi ve ekonomik kudret sahiplerinin elinde, orta çağda olduğu gibi köle hayatı sürer. Asıl acıklı olan taraf da şudur. Bilmeyen, kendi düşkün ve kötü hayatına karşı duyarsız ve kayıtsız kalır. Hür vatandaşlardan birleşik bir millet olma çarelerinin başında ilköğretim çaresi vardır." 2 Kasım 1928
İnönü daha neler söylemiş neler:
"Siyasette ve yönetimde en zararlı şey, milletler ve toplumlar için telafisi en zor olan felaket, yarım bilgili, ehliyetsiz insanların yetki sahibi olmalarıdır... Bu insanlar bütün yaşamında, bilimin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı olacaktır." 8 Temmuz 1929
Öteki Ankara’da, Anıtkabir ziyaretinden dönen çocukların bir bölümü müzeleri de geziyordu. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde 35 Doğulu ilkokul çocuğuna rastladım. Her birine kırmızı renkli ODTÜ eşofmanı giydirilmişti. Başkalarında ODTÜ öğrencisi genç kızlar, erkekler vardı. Çocuklara müze hakkında bilgi veriyorlardı.
İlgilendim. Prof. Dr. Hüseyin Vural ve arkadaşlarının kurduğu, genelde yurtdışındaki ODTÜ mezunlarının bağışlarıyla faaliyetini sürdüren İlkyar (İlköğretim Okulları Yardım Vakfı), köy çocuklarının okuma heyecanı ile eğitimini daha ileri düzeyde sürdürmelerini sağlayacak programlar uyguluyormuş. Her ay 10 dolarlık bağış, bir köy okuluna bir yıl eğitim desteği sağlamaya yetiyormuş. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki başarılı ilkokul öğrencileri Ankara’ya davet edilerek gezdiriliyormuş. Bu tip çabalara yönelenler ilkokul çocuklarına ağabeylik, ablalık yapmak için çırpınan üniversite öğrencileri "Öteki Ankara"nın insanlarıydı.
Akşam, "Beriki Ankara"nın Ulus Meydanı’nda eski TBMM binası ve Atatürk Anıtı önündeki meydana belediyenin diktiği plastik (evet plastik) hurma (evet hurma) ağaçlarının altından geçerek İstanbul’a döndüm.