Yakın zamana kadar "Hoca borsa nasıl gidiyor? Hisse senetlerini satalım mı, alalım mı?" diye sorarlardı. Birkaç gündür, başka şeyler soruyorlar. Bindiğim dolmuşun şoförü, alışveriş ettiğim bakkal, sokaktaki çiçek satıcısı, "Dolar fiyatı daha da düşer mi? Dolarları tutalım mı, satalım mı?" diye soruyor...
Anlaşıldığı kadarı ile kriz sonu ortaya çıkan kargaşa halkımızı paniğe itmiş. Elinde üç kuruş, beş kuruş Türk lirası olan, dolar satın almış.
Bu kişilerin bazıları doları 1 milyon 550 bin liraya, 1 milyon 600 bin liraya satın almış. Şimdi doların fiyatı 1 milyon 400 bin liranın altına inince ve iniş çizgisi durmayıp devam edince telaş gösteriyor... Acaba daha da iner mi? İnmeden satarak dolardan kurtulmak iyi mi diyerek ona buna sual eyliyor.
Herkesin öğrenmek istediği şeyler şunlar:
- Dolar fiyatı neden ucuzladı?
- Acaba daha da ucuzlar mı?
Normal olarak bu soruların ithalatçıdan, ihracatçıdan, bankacıdan gelmesi gerekir. Ama ne yaparsınız ki, Türk halkı Türk lirasından soğuyup, dolara döndüğü için, en küçük tasarrufunu hatta, ay içinde harcayacağı maaşını ücretini, dolara bağlı tutar hale geldiği için dolar fiyatının inmesinden, çıkmasından huzursuz oluyor. Burada da "döviz kurunda istikrarın, doğru bekleyişlerin önemi" ortaya çıkıyor.
Halktan gelen, sayı olarak çok, miktar olarak az talebin yüksekliği dolar fiyatının nasıl 1 milyon 600 bin liranın üzerine tırmanmasına yol açtı ise, şimdi tersine hareket, halktan gene sayı olarak çok fakat miktar olarak az döviz satışı, döviz fiyatının devamlı gerilemesine yol açtı.
Yurtdışından gelen yabancı sermaye yok. Yabancı kredi yok. Turizm mevsimi değil. Yurtdışına kaçan dövizler geri dönmüyor. Bu tabloda, piyasadaki döviz arzının tek kaynağı, halkın küçük döviz varlıklarının bozdurulmasıdır.
Ancak, unutmayınız ki, bu döviz varlıklarının miktarı küçük... Bozdur, bozdur bitmez bir kaynak söz konusu değil.
"Bu kaynak bir yerde kuruyacak... Dolmuş şoföründe, kasapta, manavda, sokak çiçekçisinde bile döviz var... Bu halk sanıldığı kadar fakir fukara değil" şeklinde düşünmek çok yanlış olur.
Dolmuş şoförünün, kasabın, manavın, sokak çiçekçisinin cebindeki dolar onun üç kuruşluk geçim parasının, beş kuruşluk tasarrufunun dolarıdır. Türk parasına güvenini yitirdiğinden eline geçen 20 milyon lirayı, 50 milyon lirayı Türk lirası olarak değil, dolara çevirerek cebinde saklar hale gelmiş.
Türk halkının cebindeki para, Türk kadınının kolundaki bilezik bazıları için spekülasyon konusudur. "Efendim Türk kadınının boynunda 100 ton, hayır 500 ton altın zincir asılı... Kolunda 600 ton bilezik takılı... Türk halkının yastık altında 50 milyar Alman markı var... Koskoca Almanya’da bile Türkiye’deki kadar nakit Alman markı yok!.."
Bu söylemleri yıllardır duyarız. Ama ne oldu? Alman markı yılbaşından bu yana geçersiz. Onun yerine euro kullanılıyor. Alman markı banknotu olanların yılbaşından önce bu banknotları ya Türk lirasına, ya dolara ya da euroya çevrilmek üzere ellerinden çıkarmaları zorunluğu vardı.
Elinde, cebinde, yastık altında, bahçedeki küpünde Alman markı banknot olanlar bunları değiştirmek için ya döviz büfesine gitti, ya bir bankaya gitti... Döviz büfeleri ve bankalar da halktan topladıkları bu Alman markı banknotları euroya çevirmek üzere ya Merkez Bankası’na teslim etti, ya da bavul ile yurtdışına taşıdı...
Çok güzel... Acaba Merkez Bankası’na teslim edilen ve yurtdışına euroya çevrilmek üzere gönderilen Alman markı banknot miktarı ne kadar? 30 milyar mark mı, yoksa 50 milyar mark mı? Gerçek rakam açıklanmadı. Bilindiği kadarı ile 3 milyar mark ile 4 milyar marklık banknot dolara ve euroya çevrilmiş... Kalanı ne oldu? Fırında mı yakıldı?
Demek ki bazı rakamları abartıyoruz... Halkımızın ufak tasarrufları, ufak varlıkları üzerine yanlış varsayımlar kuruluyor. Halkın cebindeki sınırlı miktardaki doların Türk lirasına çevrilmesi ile başlayan fiyat gerilemesi bir yerde duracak.