Olanı biteni izlemek için Türkiye'den gidenlerden çok az kişi kiralık frak bulabildi, tören salonuna ve yemek salonuna girebildi. Halbuki bu törenleri hemen her yıl izleyen İsveç ve başka ülke vatandaşlarının hem frakları var hem de silindir şapkaları var. Onların babaları da, dedeleri de frak ve silindir şapka giyerdi. Dedemizin, babamızın, kendimizin frakının olmamasının önemi yok. Önemli olan, bu tür törenlere frak giymeden katılamayacağımızı anlamamızdır. 1960'larda, Ortak Pazar'a Türkiye'nin katılması tartışılırken, ülkenin çağdaşlaşma gereğini anlatmak için, "Pijamayla baloya katılınamaz" denilirdi. Nobel ödülleri 1901 yılından bu yana veriliyor. Her yıl ödül törenine erkekler frak, kadınlar tuvalet giyerek katılıyor. Orhan Pamuk, Nobel ödülü aldı da, biz bu görkemli törenin nasıl bir tören olduğunu TV ekranlarından izleyebildik. Geldik 2006'ya. Orhan Pamuk frak giyerek, Nobel ödülünü alırken, Brüksel'de AB üyeleri Türkiye'nin tam üyelik yolunu nasıl keseceklerini tartışıyordu.Avrupalıların Türkiye'yi aralarına almakta direnmelerinin görünürdeki engeli Kıbrıs sorunu. Başka nedenler yok mu ? Acaba, Türkiye'yi yönetenlerin hâlâ (2006 yılında) pijamayla baloya katılabileceklerine inanmaları önemli bir engel değil mi?Türk halkı frak istemiyor, pijamayı seviyor diyerek, reyting uğruna, ABD'de okumuş, "iyi aile kızı" en zarif hanım yazarın, ekrana her hafta çizgili pijamalı bir genci çıkarması normal mi ?Ayağında plastik tokyo terlik, üzerinde beyaz atlet fanila, çizgili pijama, bir elinde bıçak, öbür elinde kokmuş çorapla dolaşan, saçı sakalına karışmış, süfli bir tipin, "en beğenilen bir erkek tipi "olarak sivrilmesi, "Beyaz Türkler"e karşı köylülükten kurtulamayan tosunlarının zaferini belgeleyen bir "kahraman" olması normal mi ?Osmanlı'dan bu yana Batı'ya doğru yürüme çabamızın arkasında "medeniyet özlemi" yatar. Sadece Kıbrıs değil Gelenek, görenek, milli değerler farklı şeylerdir. Medeni olmak, bu değerlerden vazgeçmeyi gerektirmez. Ama, biz çizgili pijama giymiş, eğitim imkânından yoksun, yüz kelimeyle konuşabilen bir geri zekâlının bir elde kirli çorap, öbür elde bir bıçakla dolaşan bir tipi "halk kahramanı" olarak öne çıkarıyorsak, bu halk kahramanı, giyimi, davranışları ve konuşmalarıyla çok kimseye örnek olabiliyorsa, Avrupa yolunda yürümekten vazgeçmişiz demektir. "Medeniyet"e değil "ilkelliğe" yönelmeyi benimsemişiz demektir.Pijamalı bir geri zekâlının halk kahramanı haline gelmesinin, Merkez Bankası Başkanı'nın evine girenlerin sokak kapısının önüne kunduralarını dizmesinin, devlet büyüklerinin eşlerinin kral sofralarına mantoyla oturmasının, devlete ait havayolu işletmelerinin uçaklara bakım yapan bölümlerinde uçak güvenliğinin deve kesilerek ve dua okunarak sağlanmasının "çağdaş yaşam"la ne ilgisi var ?Bu görünümdeki insanların Avrupa Birliği'ne katılma isteğinin samimi olduğuna kim inanır? Bu tür yaşamı sürdürmekte ısrarlı insanları kim aralarına almak ister?Bu davranışları, bu tür yaşam biçimini hoş görenlerin mutlaka gerekçeleri vardır. Ama ben, bazılarının, insanlarımızı ileriye götürecek yerde, geriye sürüklemedeki ısrarlarını içime sindiremiyorum. guras@milliyet.com.tr Geriye mi, ileriye mi?