Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Sayın Ecevit, Hazine bonosu ve devlet tahvili faizlerinin vergilendirilmesinin "rantiye kesimine hakça bir vergi uygulaması olacağını" söyledi.
       Ecevit'e göre rantiyeciler vergilenince hem faizler, hem de enflasyon aşağıya inecek.
       Sayın Ecevit gene yanılıyor... Çok büyük bir hata yapıyor. Cam köşkte oturduğunu unutup, etrafı taşlamaya başlıyor.
       Tam faizler aşağıya inmeye başlamışken, dışarıdan ve içeriden daha uygun koşullarla borçlanma kapısı açılırken Sayın Ecevit'in bu açıklamaları ve de rantiyelerin (daha açıkçası tasarruf sahiplerine ödenen faizin) vergilendirilmesi Sayın Ecevit'in başına dertler açacak.
       Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri çarkı döndürmek için dışarıdan borçlanmak zorundadır. İçeriden borçlanmak zorundadır. Hem de şakası olmayan bir biçimde... Dışarıdan ve içeriden borçlanmada bir iki defa tökezlenme olsa, çark durur... Önce ekonomik sonra siyasi sistem çöker.
       Kimse kimseye bedava para kullandırmaz. İçeriden veya dışarıdan borç olarak alınan para, "kişilerin" tasarrufudur. Tasarruf, ertelenmiş tüketimdir. Bir kişinin gelirinin tamamını tüketmeyip, tüketimini ertelemesi için, bu ertelenen tüketim karşılığında bir getirinin olması gerekir. Bu getiri faizdir, kar payıdır, temettüdür.
       Kimse bedava olarak tüketimini ertelemez. Kimse bedava olarak tasarrufunu başkasına kullandırmaz.
       Bu genel anlatım çerçevesinde gelelim Türkiye'deki faiz gelirinin yüksek olup olmadığına... Türk lirası ve döviz kredilerinin pahalılığına... Döviz ile veya Türk lirası ile faiz alanların çok çok yüksek faiz geliri elde ettiklerine...
       Tüketimini erteleyerek tasarruf yapan, tasarrufunu faiz karşılığı başkalarına kullandıran kişinin "net bir getiri" bekleyişi vardır. Diyelim ki tasarrufunun her yıl yüzde 10 veya yüzde 20 çoğalmasını bekler. Bu net getiriyi korumak için onun üzerine enflasyonu ekler. Diyelim ki, Türkiye'de enflasyon yüzde altmış dolayında. Yirmi artı altmış. Etti seksen. Bitmedi... Türkiye inişli çıkışlı bir ülke... Burada borç alana güvenilmez. Devlet borç almış ise, başbakanı "pis rantiyecilere çok para veriyoruz" diyerek faizi ödemez veya ana parayı iç eder, bankası batar... Onun için faize bir de risk puanı eklenir...
       Faiz gelmişti yüzde seksene... Buna yirmi veya otuz puan da risk primi ekleyiniz. Etti mi yüzde 100 veya yüzde 110 faiz... İşte Türkiye'de faiz böyle oluşur.
       Konuyu bilmeyenler de bu nihai (en son) rakama bakarak... "- Vay namussuz rantiyeciler... Bunlar çok para alıyor... Ya faizi ödemeyelim... Ya da vergilendirelim" derler.
       Başbakan, maliye bakanı, politikacılar tasarruf sahiplerini "rantiyeler" olarak kötülemeye başladığında, hükümet dışarıdan kredi bulamaz. İçeriden borçlanamaz.
       Bakınız şimdi neler olacak?
       - Dışarıdaki ve içerideki tasarruf sahiplerinden Hazine bonosu ve tahvile para yatırmayı sürdürecek olanlar, bankalarda Türk lirası veya döviz mevduat hesabı açanlar faizi sadece vergi kadar artırmakla kalmayacak, "risk puanını" da yükseltecek. Böylece faizler tırmanışa geçecek.
       - Faizler yükselmeye başlayınca enflasyon da yükselecek.
       - Yurtdışından Türkiye'ye kredi kullandıranlar faiz vergisinden rahatsız olarak paralarını Türkiye'den çekecek, Türkiye'ye para göndermeyecek.
       - İçerideki tasarruf sahipleri alternatif yatırım alanları arayacak. Bonoya, borsaya, bankaya güvenmeyenler dövize dönecek. İşte en tehlikelisi de bu!.. Türk lirasından dövize dönüş çok tehlikeli sonuçlar verecek.
       - Türk lirasını dövize çevirenler dövizi bir şekilde yurtdışına çıkarma arayışına girecek.
       Bunlar çok kötü şeylerdir. İnşallah olmaz. İnşallah Sayın Ecevit rantiyecilere dayak atma arayışında sistemi çökertmez.

      

Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr