Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sabancı Üniversitesi’nin dün başlayan Çocuk Haftası nedeniyle düzenlediği toplantıda (Çok kişi unutuyor... Bu ülkede 23 Nisan’ın içinde bulunduğu haftayı biz bir zamanlar “Çocuk Haftası” olarak kutlar, çocuklarımızın geleceğini tartışırdık!) Gazi Üniversitesi öğretim üyesi ve eski Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk etkileyici bir sunum yaptı.
Prof. Dr. Ziya Selçuk diyor ki, “Biz Türkler, 4 farklı toprak parçasına yüzümüzü ve kafamızı döndürmüş durumda yaşıyoruz. Bazıları Avrupa’ya, bazıları Anadolu’ya, bazıları Orta Asya’ya ve bazıları da Medine’ye dönük bir yaşam biçimini benimseyerek kendi aralarında kamplarını oluşturmuş, inançları doğrultusunda davalarını güdüyor.
Bu 4 farklı kampı bir araya getiren, birleştiren ise “modernite”dir. Modernite kavramı 1838 yılından bu yana dağınık kamplardaki Türkleri bir araya toplamada etkili olacağına inanılan bir faktördür. 1838-1923 yılları arasında utangaç, 1923-1950 arasında köktenci, 1950-1980 arasında popülist bir modernite uygulaması yaşadık. 1980’lerden sonra ise modernite kavramı aşındığı için şimdilerde bu 4 farklı kamptaki insanlar birbirinden uzaklaşıyor veya birbirini anlamıyor. Herkes kendi coğrafi parçalanmasına (kamplaşmasına) bağlı olarak farklı bir Atatürk’ten söz ediyor.
Eğitim felsefesindeki parçalanma, siyaseti parçalıyor. Siyasetteki parçalanma eğitim bütünlüğünü yok ediyor. 

Yenilikçi, araştırmacı, sorgulayan...

Biz hâlâ çocuklarımızın ve gençlerimizin önce neyi öğrenmeleri gerektiğine karar veriyoruz, sonra da onlara neyi öğrenmeleri gerektiğini öğretiyoruz. Halbuki günümüzde öğretim paradigması diye bir şey kalmadı. Şimdilerde çağdaş eğitimde esas olan, öğrenme ve keşif paradigması. Disiplinli, sentezleyici, yaratıcı, saygılı ve etik değerlere önem veren eğitim öne çıktı.
Prof. Dr. Ziya Selçuk diyor ki, “Bütçeden eğitime ayırılan paralara, ailelerin kurslar, özel okullar için yaptıkları harcamalar eklendiğinde, Türkiye’nin, OECD ülkeleri arasında milli gelirine göre eğitime en fazla para akıtan ülke olduğu ortaya çıkıyor. Ama eğitim kalitesi bakımından dünya sıralamasında 70’inci, matematik ve fen bilgileri sıralamasında 60’ıncıyız.”
Toplantının açılışında konuşan Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, amcası Sakıp Sabancı’nın eğitim politikalarının önemini vurgulayan sözlerini hatırlattı: “Okul yapmak önemli ama, daha da önemlisi, onun içini dolduracak olan, önce öğretmenlerin, sonra öğrencilerin kafasını doğru bilgilerle doldurmak.” Sonra da ekledi: ”...Eğitime daha çok odaklanmalıyız... Daha yenilikçi, araştırmacı, sorgulayan eğitime.” 

Böyle geldi, böyle gidemez

Toplantı için hazırlanan kısa bir film için değişik kişilerin eğitim konusundaki görüşleri toplanmış. Ayşe Özyeğin, “Bütün çocuklar için fırsat eşitliği istiyorum” diyor. Semahat Arsel “Türkiye ancak iyi eğitilmiş, derinlemesine düşünebilen, sorgulayabilen, kendi görüşlerini özgürce ifade edebilen insanlarla arzu edilebilen standartlara ulaşabilecek” diyor. Doğan Hızlan, “Okuyan, anlayan, okuduğunu ve anladığını özgün ve özgür biçimde ifade edebilen, bunları tartışan ve sonuca varabilen bir toplum, bir kuşak için eğitim şart” diyor.
Tosun Terzioğlu, “Asla değişmez sandığımız doğrular ve keskin sloganlar yerine eleştirel düşünce ve bilimi, çekişme-çatışma kültürü yerine ise dinleme-anlama kültürünü benimseyerek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma yolunda hızla ilerleriz“ diyor.
Toplantının başlığı iyi seçilmişti: “Türkiye’nin Eğitim Sancıları”. Sabancı Üniversite’sinin Emirgân’daki yeni konferans salonunda daha iyi bir eğitim arayışında kafa patlatanları dinlerken, geçen hafta aynı amaçla, “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası çevresinde ve ÇEV şemsiyesi altında toplananların, çocuklara daha iyi bir eğitim ve eğitimde fırsat eşitliği sağlamak için çalışanların başlarına gelenleri unutamıyordum.
“Burası Türkiye Abicim...” diyeceğim ama... Dememem gerekir... Çünkü “Böyle geldi” diyerek bu hep “Böyle gidemez!”