Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çocukluğum Düzce’de, Tekirdağ’da, Bartın’da geçti. Eskiden bu gibi şehirlerde yaşayanlar birçok meyveyi bilemezdi. “Muz” diye bir meyve olduğunu kitaplarda okuduğumda büyükanneme, “Muz nasıl bir meyvedir?” diye sordum. Büyükannem, muzu nasıl tarif etsin ki; “Muz öyle bir meyvedir ki, ne niyet ile yersen ağzında o tadı bırakır” demişti.
İşte bizim politikacılarımız için “sosyal demokrasi” tarifi de bu muz tarifine benziyor. Politikacısına göre “Ne niyet ile söylenir ise, o tadı veriyor.”
CHP’de başkan değiştikten sonra CHP’liler birden “sosyal demokrasi”yi hatırladılar. CHP’nin “sosyal demokrat” bir parti olduğundan söz etmeye başladılar.
Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesidir. İlk uygulama “doğrudan demokrasi”dir. Milyonlarca insan bir araya gelerek kendi kendini yönetemeyince, doğrudan demokrasiden ”temsili demokrasi”ye geçildi; temsili demokraside, halk temsilcilerini seçer. Temsilcileri vasıtasıyla kendi kendini yönetir.
“Sosyal demokrasi” ise kapitalist sistem ile marksist/komünist/solcu sistem arasında yer alan bir değerler bütünüdür. Kapitalist sistemin adaletsizliğini ve acımasızlığını, marksist/komünist sistemin otoriter yapısını törpülemeyi, ortalamayı hedef alır.

Ne ezen, ne ezilen
Eşitsizliği sosyal haklar, adaletsizliği eritmek için devlete sosyal sorumluluklar yükler. Halkın yararını korumak için devletin ekonomik hayata müdahalesini meşru görür. Güçsüzlerin teşkilatlanarak haklarını aramalarını, gelir dağılımındaki farklılıkların azaltılmasını savunur. Halk yararına olduğuna inanılan yatırımların ve üretimin devletçe yapılmasına imkân verir.
Halkın seçtikleri temsilcilerin inandıkları ve savundukları değerler, halkın tercih ettiği demokrasinin türünü belirler. Temsilcilerin çoğunluğunun savunduğu değerlere göre demokrasiler, kapitalist, marksist, sosyal, dinci/muhafazakâr veya sosyal demokrasi adını alır. Önemli olan, halkı temsil etmeye talip olanların ve onların oluşturdukları siyasi partilerin, inandıkları değerleri önceden açıklıkla belirlemeleri ve hangi değerleri savunacaklarını halka açık şekilde anlatarak halktan temsil yetkisini alabilmeleridir.
CHP’nin yönetimine soyunanlar 1969 yılında “Düzen Değişikliği Programı” ile partiyi “sosyal demokrat“ bir siyasi parti olarak yapılandırma arayışına girdi.

Hakça, insanca düzen
1975 “Seçim Bildirgesi” olan “Ak Günlere” ve “Ne ezen, ne ezilen... Hakça, insanca düzen” sloganı ile “sosyal demokrasi” inancı pekiştirildi. Bülent Ecevit bu bildirgenin önsözüne şunları yazmıştı:
“CHP demokrasiyi yaşatacak ve demokrasi içinde ülkeyi kalkındıracak bir düzenin öncülüğünü yapmaktadır. Hakça bir düzen olacaktır bu... Kimse kimseden insanca yaşama hakkını esirgeyemeyecektir bu düzende, insan insanı, yabancılar vatanı sömüremeyecektir. Herkes özgür olacaktır bu düzende. Özgürlük, eğitimdeki, gelirdeki dengesizliklerin sınırlamasından kurtulacaktır. Toplum yararı kişisel çıkarlardan önde gözetilecektir bu düzende, fakat toplum yararı gerekçesiyle de olsa kimsenin kişiliğini serbestçe geliştirmesi engellenemeyecektir. Halkın üstünde egemenlik olmayacaktır bu düzende. Devlete de servete de kul olmayacaktır hiç kimse...”
40 yılda dünyada ve Türkiye’de çok şey değişti. Avrupa’da sosyal demokrat partiler iktidara, ekonomiyi ve sosyal yapıyı şekillendirdi. Zamanla sosyal demokratlar yıprandı, yoruldu. Muhafazakâr/sağcı partiler iktidara gelmeye başladı. Türkiye’de de halk merkeziyetçi, muhafazakâr partilere yöneldi. Acaba bu ahval ve şerait altında CHP‘yi yönetenler ne yapacak? “Sosyal demokratız” diyenler ne demek istiyor? Herhalde bize anlatacaklar. Biz de onlara oy vereceğiz veya vermeyeceğiz.