"Soyguncu fındıkçılar" dedim. "Geçiniz karşıma. Oturunuz. Anlatınız bakalım fındık yetiştirerek devleti nasıl soyuyorsunuz?"
Şaşırdılar... "Amca siz ne söylüyorsunuz? Bizim devlet ile alacağımız vereceğimiz yok... Biz devleti falan soymadık..." Güldüm... "Siz fındık yetiştirmiyor musunuz? Türkiye'de bir şey üreten, çay, tütün, şekerpancarı yetiştiren, devleti soyan vatandaş olarak küçümsenir... Onun için takılmak istedim... Anlatınız bakalım bu yılki fındık maceranızı..."
Yeğenlerim üç haftadır ortalıkta görünmüyorlardı. Düzce'ye fındık toplamaya gitmişlerdi. Düzce'den dönüşlerinde hikayelerini dinledim... İşte anlattıkları:
"Yağbasan köyünde 20 dönüm toprağımız var. Dönüme 35 ocak fındık dikilir. Biz de 670 - 700 ocak fındık bitkisine sahibiz. Bir ocak, verimli ise bizim oralarda 4 - 5 kilo fındık verir. Normal olarak bizim bu yıl 3.5 ton fındık almamız lazımdı. Ama biz bir ton altı yüz kilo dolayında fındık aldık. Bunun 400 kilosu da boş çıktı. Bir ton 200 kilo fındık sattık. Tüccar fındığımızı 52 randımanlı buldu. Kilosuna 1 milyon 500 bin lira verdi. Tamı tamamına 1 milyar 773 bin 720 lira ödedi.
Fındık ağacını tarlaya dik. Sonra yılda bir uğra. Git ağaçtan fındığı topla... Devlete sat... Çok kişi böyle sanır. Halbuki fındıkçının işi çoktur. İlkbaharda, gübre atılır, ocaklar çapalanır. İki yılda bir budamacı, ağaçları budar. Budamacının bu yıl yevmiyesi 10 milyon lira idi. Günde 50 ocaktan budama parasını hesapla. Nisan, mayıs aylarında iki kere ilaç atılır. Fındık toplamadan ağaçların altındaki otlar biçtirilir. Tırpancı bu yıl günde 15 milyona çalıştı.
Fındık olgunlaşınca toplatmak için yardımcıya ihtiyaç var. Bu yıl yardımcılara günde 7 milyon liradan 37 yevmiye ödedik. Biz de onlarla birlikte fındık topladık.
Toplanan fındıkları tarlada iki gün kabuğu ile küme yapıp beklettikten sonra harmanlattık. Harmancı, makine ile fındığın kabuğunun üzerindeki yeşil kılıfı çıkarıyor. Bu yıl 30 milyon lira makine parası ödedik. Şimdi gene budatma parası ödemek gerekiyor. Ayaz basmadan filizlerin kesilmesi lazım.
Gübre, ilaçlama, çapalama parası olmadığı halde, budama, tırpan, toplatma ve harman parası olarak fındığı satıncaya kadar cepten 650 - 700 milyon lira para çıktı.
Bizim topraklarda bu yıl gübre ve ilaçlama yapamadığımızdan ürün ve de gelir yarıya düştü. Aşırı sıcaklar başkalarınınki gibi bizim fındığı da vurdu. Boş fındık telefatı arttı. Piyasa belli olmadan alıcı bulmamız karlı oldu. Biz fındık satarken randımanına göre fındığa 1 milyon 500 bin lira ödeyen tüccar şimdilerde 1 milyon 200 bin veya 250 bin lira ödüyor."
Anlatılanları dinledikten sonra sordum "Siz fındığı devlete satmıyor musunuz?" "Yok amca biz geçen yıl da, önceki yıl da, bu yıl da tüccara sattık... Biz devlet bilmeyiz" dediler. Üzerlerine gittim. "- Yavuuu... Fındıkçı oturduğu yerde çok para kazanıyor. Yan gelip yatarak devleti soyuyor" diyorlar... Ciddileştiler, "Amca ne soygunu... Ne para kazanması... İşte hesap ortada... 20 dönüm toprak, dünya kadar harcama ve emek... Sonuç 1 milyar 773 bin 720 lira. O da net değil, brüt para... Bozdur bozdur harca..." Ben de ciddileştim, "Neden başka bir ürün yetiştirmiyosunuz? Daha fazla para eden ürün yetiştirin" dedim. "Bizim topraklar kuru. Sulama imkanı yok. Sulama olsa, mısır ve Amerikan tipi Virginya tütün yetiştirebiliriz ama, biz fındığa mahkumuz..." cevabını verdiler.
Sayın okuyucularım, işte, gerçeği bilmeyenlerin "soyguncu fındıkçılar" diyerek dillerine doladıkları insanların hikayesi...