Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbullu hemen elini cebine atmış. İki milyar lirayı çıkarmış. Masanın üzerine atmış. Sonra arkadaşlarına fark ettirmemeye çalışarak meleğin eline 100 dolar sıkıştırmış. "Aman bana iyi yer ayır" demiş.Kayserili, "Melek Hanım, bizim ülkede ekonomik durum çok kötüydü... Benim bankamı batırdılar... Şirketlerime el koydular... Sen bana bir kolaylık göster... Bir milyar lira vereyim. İdare et..." diyerek "ağlamış, sızlamış"... Melek, "Tamam, tamam... Uzatma, ne vereceksen ver!" deyince de, İstanbulluya göz kırpmış. "Naberr... Burada da işim iş..." demiş.Sıra gelmiş Diyarbakırlıya... Diyarbakırlı masanın önüne gelmiş. Elini masaya vurmuş... "Ben neden iki milyar verecekmişim ki... Devlet versin" demiş. Yürümüş. Gitmiş.Bu hikayeyi dostum Ege Cansen anlatmıştı. Şimdi gelelim yazacağımız yazıya...Milliyet dün Avrupa Birliği (AB) Komiseri Verheugenin Diyarbakırda "Kürt kökenli Türk vatandaşlarımızla bütünleşme gezisi"yle ilgi olarak Utku Çakırözün izlenimleri yayımlanmıştı.Verheugen, Lice ilçesine bağlı Tuzla köyünde "teftiş"lerini sürdürmüş.Muhtar Tahsin Yıldıza köyde hayatın nasıl olduğunu, TC devletinden yardım alıp almadıklarını sorunca da, muhtar yakınmış: "Meydanda kadın ve erkekleri topladılar. Köyü yaktılar. Başınız sağ olsun dediler. Biz Adana ve Diyarbakıra göç ettik. Köyde 1995 yılında 56 hane vardı. Şimdilik 30 aile döndü. Konutlarımızın yapılması ve yardım için valiliğe (TC devletine) başvurduk. Ancak yapılmadı." Bunun üzerine Verheugen sormuş, "ABden ne bekliyorsunuz?" Muhtar cevaplamış. "Çok şey bekliyoruz. Biz, ev, su, okul, barış ve huzur istiyoruz. ABye girmek istiyoruz." Bir İstanbullu, bir Kayserili, bir Diyarbakırlı ölmüş. Biletleri "cennet"e kesilmiş. Üçü birlikte cennetin kapısına gitmiş. Kapının önünde bir masa. Bir melek oturmuş. Gayet nazik bir şekilde, gelenleri uyarmış. "İmkanı olmayanlardan hiçbir şey istemeyiz ama, imkanı olanlardan üç beş kuruş giriş ücreti alırız. Bununla düşkünlere hayır yaparız. Sizler epey dünyalık sahibiydiniz. Onun için giriş ücreti olarak ikişer milyar lira ödeyeceksiniz..." Bu konuşmalar, Türkiyede her kesimdeki insanın AB olayına bakış açısını yansıtıyor. Her kesimdeki halk, bugüne kadar TC devletinden bekliyordu. Şimdi adres değişti. Bekleyişlerin muhatabı "AB" oldu. AB verecek. Biz daha iyi yaşayacağız...Başkaları tasarruf ederek Türkiyeye döviz gönderecek. Biz döviz açığının (cari açığın) büyümesine aldırmadan ucuz ucuz dövizleri harcayacağız... Nasıl olsa ABye giriyoruz. Bu çark dönmeye devam edecek.İç borç büyük ama, dert değil. Nasıl olsa ABye giriyoruz. AB bu iç borcu bir şekilde tasfiye eder. Biz de kurtuluruz.TC devletinin vere vere, vereceği tükendi. Ama AB "devletlerinde para, denizde kum... Tükenmez." Onlar verecek... Biz oturup yiyeceğiz...Fakirliğimizin kaynağının "üretememek olduğunu", üretemediğimiz için refahımızın artmadığını bu halka nasıl ve ne zaman anlatacağız? Ne zaman bu halk başkasından bir şeyler beklemek arayışından kurtulacak? Bu sosyal davranışı ve inanışı düzeltemezsek üretim de artamayacak, fakirlikten de kurtulamayacağız.Bu bekleyişte olan insanların AB gibi üretime, daha çok üretime, verime, daha çok verime dayalı, üretim ve verimin getirisi olan, refahın artışını hedefleyen toplulukla bütünleşmesi imkansız.Tarih almak, imza atmak işe yaramıyor. Önce kafayı değiştirmek gerekiyor. guras@milliyet.com.tr Herkes ABden bir şey bekliyor