1997 yılında 100 üretiyorduk. 2000 yılında üretin 103 oldu. 200l yılında 93e düştü. 2003 yılında 106ya çıktı. İşte üretim, üretim dediğimiz bu.Ülkenin üretim gücü milli gelir rakamından izlenir. Çünkü milli gelir bir yıl içinde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin (kayıt içi - kayıt dışı tüm mal ve hizmetlerin) parasal (katma) değeridir.Bir ülkenin üretim gücünü anlamak için milli gelirine bakılır.Milli gelir cari fiyatlarla (o yılın fiyatlarıyla) hesaplanır. Cari fiyat demek enflasyondan etkilenen fiyat demektir. Enflasyondan etkilenen fiyatlardaki enflasyon etkisini ayıklamak için, milli gelir rakamları bir "sabit yılın" fiyatına dönüştürülür. Örneğin 1987 yılı veya 1998 yılı fiyatı esas alınarak her yılın enflasyonu ayıklanır. O zaman aynı yıl fiyatına dönüştürülmüş milli gelir rakamlarını birbiriyle karşılaştırma imkanı doğar.Uluslararası karşılaştırmalar için ise, cari fiyatla belirlenen milli gelir rakamı o yılın ortalama döviz kurundan dolara çevrilir. Ancak bu tür hesaplama sağlıklı olmayabilir. Çünkü o yıl uygulanan döviz kurunda doların aşırı değerlenmesi veya değer kaybı, milli gelir rakamının olduğundan büyük veya küçük çıkmasına yol açar.Bu nedenle yıllar arasındaki karşılaştırmalarda en sağlıklı rakam, "sabit fiyatla milli gelir rakamıdır."Sayın okuyucularıma kolaylık sağlamak için 1997 yılının sabit fiyatı ile hesaplanan milli gelir rakamını 100 kabul ettim. Ve o yıldan 2003 yılına kadarki değişimi gene 100 esası ile belirledim. Bakınız sırasıyla milli gelirimiz (bir yıl içinde ürettiğimiz mal ve hizmetlerin parasal değeri) son 7 yılda nasıl değişti; 100 - 103 - 97 - 103 - 93 - 101 ve 106. Demek ki son 7 yılda aynı üretim çizgisinin bir altına iniyoruz, bir üstüne çıkıyoruz. Olduğumuz yerde duruyoruz. Belli ürünlerdeki artış demek ki, toplamı etkilemiyor. Demek ki, belli sektörlerde üretim artarken, diğerlerimde düşüyor. Sonuç olarak beklenen üretim artışı gerçekleşemiyor.Kişi Başı Üretim/ Gelir Artmıyor. Düşüyor.Milli gelirimiz (yani bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri) bundan 7 yıl önce 1997 yılında 100 idi, 2003 yılında 106 oldu. Son 7 yılda üretimimiz (azıcık da olsa, gene de) yüzde 6 oranında artı diye sevinmeyiniz.Çünkü 7 yılda üretim artışı yüzde 6.l ama, nüfus artışı yüzde 10.5 oranında.1997 yılında Türkiyenin yıl ortalaması nüfusu 64.0 milyon idi. 2003 yılında 70.7 milyon oldu.1997 yılındaki üretimi 64.0 milyon insan gerçekleştirdi. Üretimin gelirini 64.0 milyon insan bölüştü. Ama 2003 yılındaki üretimi 70.7 milyon insan gerçekleştirdi. Gelirini 70.7 milyon insan bölüştü.Bu nedenle sadece milli gelir rakamına, milli gelir rakamındaki artışa bakmak işe yaramaz. O milli geliri kaç kişinin ürettiğine ve kaç kişinin bölüştüğüne bakmak gerekir.Bunun için de, her yılın (sabit fiyatla hesaplanan) milli gelir rakamı, o yılın ortalama nüfus rakamına bölünür. Böylece her yılın kişi başı üretim / kişi başı milli gelir rakamı ortaya çıkar.Sayın okuyucularıma kolaylık olması için 1997 yılındaki kişi başı üretim / gelir rakamını 100 kabul ederek, son 7 yılın kişi başı milli gelir rakamlarını 100 esası ile hesapladım. Bakınız son 7 yılda kişi başı üretim / milli gelir nasıl değişmiş: 100 - 102 - 94 - 98 - 87 - 92 - 96.Sayın okuyucuların 1997 yılında bu ülkede yaşayan insanların kişi başına (sabit fiyat ile) ürettikleri mal ve hizmetlerin değeri (ve de bunun karşılığı kişi başı gelirleri) 100.0 iken, 2003 yılında 96.1 oldu.Mehter marşı ile yürür gibi bir yıl geri gittik, bir yıl ileri gittik. Olduğumuz yerde değil, daha da geride duruyoruz. Üretim artışımız, nüfus artışımızın gerisinde.Türkiye büyümüyor. Bir ülke üretim artınca büyür. Üretimimiz artmıyor. Üretim gelir demektir. Gelirimiz artmıyor. Gelir daha iyi yaşam demektir. Gelir daha iyi okul, daha iyi hastahane, daha iyi mahkeme demektir.Kalkınıyoruz, büyüyoruz masallarına kanmayınız. Aldanmayınız. Kötü yıl ile iyi yıl arasındaki farklar ve oranlar sizi yanıltmasın. Sabit fiyatlarla kişi başı milli gelir rakamlarına bakınız. Bu rakamları bir yıl öncenin rakamı ile karşılaştırmayınız. Belli bir dönemde rakamın nasıl değiştiğini izleyiniz. Neyin ne olduğunu anlayınız ki, ona göre neyin ne olduğunu bilesiniz. Üretimimiz artıyor diyerek kendi kendimizi kandırmayalım. Üretemiyoruz. İşler kötü gittiğinde ve de suçlu aranmaya başlandığında hemen gündeme "halkın tüketimi" gelir. Halkımızın çok tükettiği söylenir.2003 yılında da belli malların satışlarının artığını görenler "tüketim patlamasından", halkımızın çok tüketmeye başladığından söz eder oldu.Halbuki 1997 yılının ilk 9 aylık döneminde 100 tüketen halkımız, 2003 yılının ilk 9 ayında 93 tüketti.Halkın tüketimi otomobil, buzdolabı satış rakamlarına bakılarak, eğlence yerlerine gidenler sayılarak belirlenmez. Ülkede gelir dağılımı bozuk olduğu için, belli mal ve hizmetlere olan talep artabilir. Önemli olan 3 bin kişinin Mercedes otomobil satın alması, 4 bin kişinin eğlence yerlerinde göbek atması değildir. Esas olan, 70 milyon insanın çoğunluğunun tüketime ne kadar para harcayabildiğidir.Ülkede nüfusun tamamının tüketime harcadığı paranın miktarını Devlet İstatistik Enstitüsü belirler. Devlet İstatistik Enstitüsü üçer aylık dönemler itibariyle milli gelirin nasıl harcandığını gösteren tablolar yayımlar. Sabit fiyatlarla milli gelirden tüketime giden rakam, yıl ortası ülke nüfusuna bölününce "kişi başına ortalama tüketim rakamı" elde edilir.Tekrarda yarar var. Gelir dağılımının bozukluğu nedeniyle bir yanda belli kişilerin tüketimleri yaldızlı - yıldızlı olurken öte yanda belli kişiler karnını zor doyurur. Tüketim eğilimi, üç - beş kişinin ne harcadığına bakılarak değil, "ortalama kişi başı tüketim rakamından" izlenir.Devlet istatistik Enstitüsü, 2003 yılında milli gelirin harcamalar itibariyle dağılımına ilişkin olarak ilk 9 aylık rakamları yayımladı (Yılın tamamına ait milli gelir rakamları henüz belli değil). Ben de sayın okuyucularım için, 1987 yılı sabit fiyatlarına dönüştürülmüş olarak son 7 yılın ilk 9 aylık "özel nihai tüketim harcaması" rakamlarını alt alta dizdim.Sonra bu rakamları nüfusa bölerek kişi başı ortalama tüketim rakamını buldum. Sayın okuyucularıma kolaylık olsun diyerek 1997 yılı kişi başı tüketim rakamını 100 kabul ederek, her yılın tüketim rakamındaki değişimi 100 esası ile belirledim. Bakınız 1997 yılından bu yana her yıl kişi başı tüketim harcaması nasıl değişmiş: 100 - 100 - 95 - 100 - 90 - 90 - 93.Sayın okuyucularım görüyorsunuz ki, sabit fiyatlarla halkımızın kişi başı tüketim harcaması 2000 yılından bu yana çok gerilemiş durumda. Halkımız 2000 yılından bu yana daha az harcayabiliyor. Neden daha az harcayabiliyor? Çünkü, kişi başı geliri düştü. Çünkü, geliri düşerken devlet o düşen gelirden daha çok vergi aldı. Tüketime daha az para kaldı.Ama sorun devletin aldığı vergiden kaynaklanmıyor. Sorunun temelinde kişi başı gelirin düşük olması yatıyor. Kişi başı gelirin düşük olmasının nedeni ise üretememek. İnsanlarımız üretemiyor. Üretemediği için geliri düşük. Üretemeyenin geliri olmaz. Geliri olmayan tüketime ayıracak para bulamaz. Üretimimiz artmadan tüketimimiz artamaz. Halkımızın çok tükettiği "masal"! (Halkımız giderek daha az tüketiyor) guras@milliyet.com.tr