Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


14 Ocak 1942 günü İstanbul'da ekmek karneye bağlandı. Halka resimli ekmek karnesi dağıtıldı. 7 yaşa kadar çocuklara günde 187.5 gramlık çeyrek ekmek, büyüklere 375 gramlık yarım ekmek dağıtılmaya başlandı.
Savaşın yarattığı sıkıntıları istismar eden bazı istifçiler, şeker, tuz, kibrit, sabun, zeytinyağı gibi ihtiyaç maddelerini tezgah altına indirip karaborsacılığa başladı.
Hükümet Milli Korunma Kanunu'na dayalı olarak karaborsacılığı önlemeye çalıştı. Ama başarılı olamadı.
Fiyat artışları o zamana kadar görülmemiş rakamlara çıktı. Yüzde 96.8 oldu.
İstanbul'da ticaret hayatının hemen tamamı gayrimüslimlerin hakimiyeti altındaydı. Ortaya çıkan karaborsadan büyük ölçüde gayrimüslim ticaret erbabı yararlanıyor, spekülatif kazanç onların kasasına giriyordu.
Harp nedeniyle harcamaları artan fakat vergi toplayamayan hükümet sıkıntı içinde idi. Bir yanda bütçe açığı, öte yanda hızlı fiyat artışlarına neden olan karaborsa dikkatlerin İstanbul'daki gayrimüslim zenginlere yönelmesine neden oldu.
Harbin ortaya çıkardığı özel şartlarda İstanbul'da ticarete hakim olan gayrimüslimler ile, ticari hayatın dışında kalan Müslümanlar arasındaki uçurumun büyümesine yol açtı.
Varlık Vergisi Kanunu bu tabloda hazırlandı. Kanun ile bütçe gelirlerinin üçte birinin, 315 milyon liranın 30 gün içinde toplanması öngörülüyordu. Komisyonların belirlediği vergiler 18 Aralık'ta ilan edildi. 21 Ocak 1943 tarihine kadar vergisini ödemeyenler için haciz ve satış başladı. Borcunu kapatamayanların 1229'u 27 Ocak'tan itibaren Aşkale'ye gönderildi. Gönderilenlerin çoğu yaşlı idi. 21'i öldü. 17 Eylül 1943'te kabul edilen bir kanunla tahsil edilemeyen borçlar silinmeye başlandı. Aşkale'dekiler aralık ayı başında İstanbul'a döndü.
Varlık Vergisi'ni savunmak mümkün değil. Baş Vergisi'dir, keyfilik vardır. İtiraz hakkı tanınmamıştır. Vergi ödemeyen hapsedilebilir ama sürgüne gönderilemez. Gayrimüslimler bu vergi ile ezilmiştir. Vergi mükelleflerinin yüzde 87'si gayrimüslimdir... Bütün bunlar doğru ama, o günün şartlarını düşününüz. O günün şartları ile bugünün şartları arasındaki uçurumu düşününüz. Harp şartlarını, ekonomide gayrimüslimlerin ağırlığını düşününüz.
1942 yılında İstanbul'daki Müslüman mükellef sayısı ile gayrimüslim mükellef sayısı aynı mı? Müslümanların geliri ile gayrimüslimlerin geliri ve varlığı aynı mı?
Bu nedenle Varlık Vergisi 4 bin Müslüman'a karşı 28 bin gayrimüslimden alınmıştır. Gayrimüslimden alınan vergi Müslümanların 10 katı değildir. Bu yanıltıcı ve yanlış rakamdır. Beyannameye tabi mükelleflerden Müslümanlar ortalam 6 bin lira, gayrimüslimler 10 bin lira vergi ödemiştir. (O yıl 1 dolar 1.31 TL, bir altın 30/40 TL idi).
Varlık Vergisi'ni savunmak imkansız olduğu gibi uygulaması da savunulamaza. Belli kişilerin kayırıldığı, belli kişilerden güçlerinin üzerinde vergi alındığı bir gerçek... Dine göre bir ayırım yapıldığı gerçek. Fakat Varlık Vergisi ile İstanbul'daki tüm varlıkların el değiştirdiğini de iddia etmek güçtür. Okay Gönensin 4 Aralık 1999 tarihinde yazdı. Varlık Vergisi nedeniyle İstanbul'da satılan gayrimenkul sayısı 885'tir. Bunun 330'u ev, 97'si dükkan, 190'ı arsa, 80'i apartman, 42'si depo, 7'si han, 8'i fabrikadır. Hazine'de de 73 parça gayrimenkuy kalmıştır. Açık anlatımıyla Varlık Vergisi nedeniyle İstanbul'daki gayrimenkullerin tamamı el değiştirmemiştir.
Tekrarda yarar var, bunları Varlık Vergisi'ni savunmak için yazmıyorum. Bunları gayrimüslimlere yapılan ayrıcalıkları hoş göstermek için yazmıyorum...
Son zamanlarda Varlık Vergisi'ni bahane ederek Müslüman Türklere yöneltilen suçlamalar hakaret boyutuna ulaştığı için yazıyorum. Yılmaz Karakoyunlu, Varlık Vergisi döneminde İstanbul'da geçen olayları konu alan bir roman yazdı. Bu başarılı romana dayalı film, romanın boyutlarını aştı.
Müslüman ve gayrimüslim tiplemesinde, Müslüman, cahil, haydut, ırz düşmanı, vicdansız ve katil olarak gösterilirken gayrimüslimin nasıl entelektüel, masum, iyi bir insan olduğu vurgulandı. Açık anlatımıyla "ırkçılığı, ayrımcılığı" kötüleme kisvesi altında ırkçılık ve ayrımcılık yapıldı.
Basit bir film Türk yaşamını her fırsatta aşağılamayı meslek edinenlere fırsat verdi.
Meğer biz ne kötü insanlarmışız!..
(Bu hali ile bu film dış piyasada iyi iş yapar ve hatta ödül değil ödüller kazanır.)


Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr