Diplomaside söylenenler kadar, söylenmeyenler de önemlidir. Ve, şeytan ayrıntıda gizlidir; özellikle diplomaside kullanılan kelimelerin ayrıntılarında...
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Beyrut’ta ve Ankara’da YPG ile ilgili şeyler söyledi. Ve hatta, Ankara’da tercümeye ve ikiyüzlü siyasete kurban gitmez ise, Menbiç’te YPG’siz bir güvenlik çözümüne “evet” bile dedi. Dahası, Tillerson, Suriye’de yerleşim yerlerinin savaş öncesi nüfus kompozisyonuna geri gelmesi için Türkiye ile ortak çaba göstereceklerini de söyledi.
Tillerson, ne Beyrut’ta, ne Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak basın açıklamasında “Suriye’nin toprak bütünlüğü” kelimelerini telaffuz etmedi. ABD’nin Suriye tasavvurunu anlatırken, “... halkı ayırt eden ‘special demarcation’lar olmayan, demokratik, liderlerin serbest ve adil seçimlerle belirlendiği” bir ülkeden söz etti. “Sınır çekme” ve “sınır belirleme” gibi anlamı olan “demarcation” sözüyle ifade edilen bir bölümlemenin olmaması, Irak’taki gibi bir-iki tahrikle Kürtlerin bağımsızlık ilanına kalkışabildiği bir düzenleme olmayacağı anlamına da gelmiyor.
Sınır ilan etmeden, yerel KCK (PKK’nın üst yönetim kuruluşu olan Koma Civaken
Beyaz Saray’da son bir haftada yer alan istifalar, kovmalar, eşlerini dövmeyi âdet edinmiş konuşma yazarının basın-yayında sebep olduğu kepazelik ve yeni atadığı genel sekreteri kovmaya kalkıp bunu becerememesini liste olarak dökerseniz, Trump’ın dış siyasete, Afrin’e, Menbiç’e, Korgeneral Funk’un demeç ve fotoğraflarına bir saniye ilgi göstermeyeceği görülür. Aynı zamanda Savunma Bakanlığı’nda bu durumdan kendilerine vazife çıkartan generallerin nasıl bu kadar kolay fink attığı sorusunun da cevabı bulunur.
Başına bir petrolcü getirilmiş olan ABD Dışişleri’nin Savunma Bakanlığı’ndan farklı telden çaldığına ilişkin çok zayıf belirtiler görülmüş de olsa, Tillerson’ın bugünkü ziyaretinden sonra generallerden farklı şey söylemediği görülecektir:
“Afrin’e yaptığınız harekât, güvenlik açısından hakkınızdır. Ama ne yapalım ki bizim DAEŞ’e karşı iş birliği yaptığımız YPG, Afrin’deki Kürtleri kendi arkadaşları sayıyorlar ve onların yardımına koşmak için DAEŞ’e karşı oluşturduğumuz cepheden çekiliyorlar. Afrin’e girmeyin; DAEŞ’le mücadele zarar görmesin.”
Bu paragrafın önüne, arkasına “Siz bizim müttefikimizsiniz... Biz bu ilişkiyi sürdürmek istiyoruz. Bizim için önemli olan Türkiye’dir...” ve
Bu hafta Ankara ve İstanbul, önemli ziyaretlere ev sahipliği yaptı ve yapmaya devam edecek. ABD Ulusal Güvenlik Başdanışmanı emekli General Herbert Raymond McMaster, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ile hafta sonu bir araya gelirken, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Amman, Beyrut, Kahire ve Kuveyt’i kapsayan turu çerçevesinde bu hafta içinde Ankara’ya uğrayacak.
Ulusal Güvenlik Başdanışmanı McMaster, bir süreden beri Amerika’yı yöneten dörtlü cunta diye söz ettiğimiz emekli askerler grubunun üyesi. Tillerson ise Trump Yönetimi’nin yetişkinleri denilen ekibin mensubu. Trump’ın günlük ulusal güvenlik raporlarını bile okumadığını hatırlarsanız, bu zevzekliğin etkisini asgariye indirmek için bir takım olgun insanların dizginleri ele alması şarttı. Ne var ki, bu yetişkinler grubunda bir tarafta emekli ve muvazzaf askerler cuntası (ki buna CentCom ve Suriye için uluslararası koalisyonun komutanlarını da ekleyebilirsiniz) diğer tarafta Dışişleri Bakanı Tillerson’ın başını çektiği
siviller grubu yer alıyor.
Askerler grubunun fikriyatını daha çok efalinden anlamak mümkün. Resmi adıyla “Operation Inherent Resolve” (Öz Kararlılık Harekâtı) ama gerçek adıyla Suriye’deki Amerikan
Binghamton Üniversitesi, New York eyaletine ait (bizdeki devlet üniversitesi muadili) bir araştırma üniversitesi; Prof. James Petras ise üniversitenin ABD yönetimi, İsrail’in küresel etkisi, kapitalizm ve emperyalizm konularında 30’dan fazla kitap yazmış bir üyesi. Son kitaplardan birkaçının başlığını verirsem, Prof. Petras’ın araştırma alanı daha iyi belirebilir:
Arap İsyanı ve Emperyalist Karşı Saldırı (2011); Gazze’de Savaş Suçları ve Amerika’daki Siyonist 5’inci Kol (2010); Siyonizm, Militarizm ve Amerika’nın Gücündeki Düşüş (2007); ABD İmparatorluğu’nda Yönetenler ve Yönetilenler: Bankerler, Siyonistler ve Militanlar (2006).
Prof. Petras neo-kapitalizm adını verdiği yeni Amerikan imparatorluğunun, kendisini çöküşten kurtarmak için “globalizm” politikasını ortaya attığını yazdığı 2001 yılından beri, ABD’nin en çok okunan bilim insanlarından biri. Bununla birlikte, yazılarının New York Times ve Washington Post’ta yayımlandığını sanmayın. Ana akım medya kendisinden o kadar uzak duruyor ki Prof. Petras sonunda kendi web sitesini açmak zorunda kaldı (https://petras.lahaine.org).
Son yazısını Amerika’da işçilerin ve orta sınıf beyaz yakalı çalışanların içinde bulundukları uyuşturucu
İsrail kaynakları haritaları bile yayınlamaya başladığına göre, Suriye’yi üçe bölme planı üzerinde, kendisinde aleme nizam verme yetkisini gören güçler arasında konuşmadan sağlanan bir anlaşma var. ABD’nin “inandırıcı inkâr” siyaseti doğrultusunda, bakanlara veya Başkan’a değil de, sırasında “O da kim ki?” denilebilecek bir saha komutanının ağzından ABD kuvvetlerinin ve YPG ile ortaklık anlaşmasının devamına ilişkin açıklamaları sürüyor. Bu yoldaki her söze karşılık Rusya, Baas rejimi ile arasındaki ittifak anlaşmasına dayanarak yeni bir üs açıklamasında bulunuyor.
ABD’nin “DAEŞ bitince çekileceğiz” sözünü ciddiye almış olabilecek bir kamuoyunu tatmin amacıyla olsa gerek, bittiği ilan edileli (ve son terörist otobüslerinin Rakka şehirlerarası terminalinden ayrılışını gösteren BBC videosu yayınlanalı) iki aydan fazla zaman geçtiği halde, hiç beklenmedik yerlerde yeni DAEŞ bölgeleri ortaya çıkmaya, DAEŞ teröristlerinin yeniden örgütlendiği ve hatta saldırıya geçtiği haberleri servis edilmeye başlandı. Amerikan Merkezi Komuta Merkezi (CentCom) komutanı Orgeneral Joseph Votel’in ifadesiyle, YPG ile ABD’nin ortaklığı, bu teröristleri eğitme ve donatma, sahada askeri danışmanlık desteği
Amerikalılar ve tüm dünya dün Trump’ın ABD’nin bir yıl içinde kat ettiği mesafeye ilişkin raporunu ve önümüzdeki yıllarda alacağı biçime ilişkin vizyonunu kendisinden dinledi. Bir yıl önce Kongre’nin ortak oturumuna hitaben yaptığı konuşma Demokrat Partili 60 siyasetçi tarafından boykot edilen Trump’ı bu kez 11 Demokrat protesto etti. Trump, tarihin en uzun Birliğin Durumu konuşmasını da yapmış oldu; korkulduğu gibi teleprompter’da gösterilen önceden hazırlanmış metnin dışına çıkmadı. Dolayısıyla, “başkan gibi” göründü ve “başkan ciddiyetini” baştan sona muhafaza etti.
Trump, beklendiği gibi, pahalı doların getirdiği (ve kısa ömürlü olacağı tahmin edilen) ihracat gelirleri artışının sonuçlarını kendi çabalarına bağladı. Doğrudur; bir yıl içinde kendi çabasıyla Amerikalı iş adamlarının ve tüketicinin cebinde daha fazla nakit kalmasını sağlayan vergi indirimleri gerçekleşti; ancak bu tasarruflar bu yıl değil, gelecek yıl devreye girecek. Ancak gelecek yılki gelirinden tasarruf edilecek kısmın miktarı bile birçok iş adamını, bu yıldan istihdamı artırmaya sevk etmiş görünüyor. ABD’de son 20 yılın en iyi istihdam rakamlarına ulaşılmış olması bununla izah edilebilir. Uzmanlar bu
Türkiye’nin ekmeğini yemiş - suyunu içmiş insanların, Washington Post gazetesine “fikir yazısı” yazarken sanki biraz daha edepli olmasını bekleme hakkımız var zannediyor insan. Ama “Türkiye bugün batı açısından uyuşturucu madde müptelası bir akraba konumundadır” cümlesini böyle bir kişinin kaleminden okuyunca, “Demek ki böyle bir hakkımız yokmuş” diyorsunuz.
Soner Çağaptay, Musevi sermayesi ile kurulmuş olmasına rağmen bir İsrail lobi firmasından farklı hareket eden Orta Doğu Siyaseti İçin Washington Enstitüsü isimli araştırma şirketinin uzun yıllardan beri kadrosunda görülüyor. Türkiye’nin verdiği fonla kurulan Washington Türk Araştırmaları Enstitüsü’nde de görev yapmış. Bildiği diller arasında İbranice’nin yanı sıra Türkçe de bulunan bu kişi de, benzeri bazı diğer kişiler gibi Yeni Türkiye’ye karşı tahdit ve çevreleme diye özetleyebileceğimiz batı siyaseti arttıkça, yazılarında araştırmanın dozu, dilinde de edebin ölçüsü ciddi surette azalmasıyla dikkat çekiyor. NATO’ya, Türkiye Cumhurbaşkanı ile artık daha açık sözlü, dürüst konuşmalarının gerektiğini tavsiye eden başlığıyla, Çağaptay’ın son yazısı, akla önce sınır ötesi tehditlere karşı müttefiklerinin Türkiye’ye karşı daha
Amerika’da tepedeki siyasal boşluğun giderilip giderilmediğini bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan dün test etti. Bu görüşmenin ABD’nin bir türlü belkemiğini bulamayan Suriye stratejisine nasıl yansıyacağını önümüzdeki günler gösterecek. Trump’ın bir etkisi olacak ise bu ayrı tellerden çalan Savunma ve Dışişleri bakanlıkları arasındaki Suriye kavgasını durdurmak olmalıdır.
Savunma Bakanlığı’nı bakan değil, sahadaki generaller yönetiyor. Gerçi bakan olan Jim Mattis de Türkiye sevgisiyle yanıp tutuşan birisi değil. Türkiye üzerinden Irak’a geçmeyi bekleyen birliğin komutanı olarak 1 Mart tezkeresinin reddi haberini aldığında söylediği iddia edilen “Türkler bunu ağır ödeyecekler” sözünü doğrular şekilde, generallerin yaptığı PYD’yi ortak edinme hatasını onaylayan da o. Bu hatanın başlıca müsebbibi Orgeneral Joseph Voteli, Centcom’un 10 yıldır değişmeyen Irak-Suriye stratejisini uygulamakta ve ABD’yi Ortadoğu’da tutabilmek için her gün yeni sebepler uydurmaktadır. Bu askerin aklı, ancak terör koridoruna “Sınır Koruma Gücü” demekle sınırlıdır. Öte yandan, bölgedeki Özel Harekât kuvvetlerinin komutanı Orgeneral Tony Thomas ise ancak PYD-YPG güçlerine verdiği yeni ismin içinde “demokrat”