Usame Bin Ladin... Taliban... Afganistan mı ilk hedef?.. Bu sözlerin havada en çok uçuştuğu bir dönemi yaşıyoruz.
Ben de bu pazar günü, bir tarihte İslamabad'daki bir Afgan kebabçısında birlikte Kabil pilavı kaşıkladığım o sessiz, göz temasından kaçan, daha çok önlerine bakan mahçup halleriyle Taliban sakallı genç Türk İslamcılarını anımsadım.
Şimdi acaba neredeler?
Taliban ya da Usame Bin Ladin saflarında olanlar var mı?..
1997'nin mart ayıydı.
Demirel Cumhurbaşkanı.
Pakistan'ın başkenti İslamabad'dayız. İslamcı basından bazı meslektaşlarla birlikte, Uluslararası İslam Üniversitesi'nde okuyan bazı Türk öğrencilerin konuğu olarak kebap yemeğe gittik.
Cinnah semtinin orta yerindeki kebapçı, Afganistan'ın başkentiyle aynı adı taşıyordu:
Kabil Kebapçısı.
Uzun şişlerde Afgan kebabı geldi.
Fena halde acıydı.
Çok yağlı, bol üzümlü Kabil pilavı ile tepeleme dolu tabakları önümüze dizdiler. Pilavın üstünde ince şeritler halinde fırınlanmış, hafif tertip kararmış havuçlar, içindeyse büyük büyük lop et parçaları vardı.
İslam Üniversitesi'nde okuyan Türk öğrencilerin hemen hepsi Türkiye'deki imam hatip liselerinden mezun olmuşlardı. Çorum'dan, Elazığ'dan, Erzurum'dan, Trabzon ve Rize'den gelenler vardı.
Çoğunluk, Doğu Karadeniz'dendi.
Sakallıydı hepsi.
Kimi, inceltmişti sakalını. Saçını uzatan da vardı. Kimileri de, dikkatimi çekmişti, sakalını tabii haliyle olduğu gibi uzatmıştı.
Birinin kulağıma eğilip:
"Taliban sakalı! Onlar pek konuşmaz." dediğini hatırlıyorum.
İlginçti.
Daha o sabah, Pakistan'da İngilizce yayınlanan Nation isimli gazetede AFP'nin Kabil kaynaklı bir haberini okumuştum:
"Taliban hükümeti, sakallarını olduğu gibi bırakmayıp incelten 66 devlet memurunun görevine son verdi. Şeriat isimli devlet radyosunun haberine göre, sakalların tabii haliyle bırakılmasını öngören hükümet kararnamesi ihlal edildiği için bu karar verilmiş... Kadınlar da sokağa çıktıklarında, çarşaflarının altında her şeylerinin kapalı olması gerekiyor. Yoksa din polisi tarafından dövülüyorlar."
Sakallarını tabii haliyle, olduğu gibi bırakmış bu genç insanlar, diğerlerine göre daha sessizdi. Daha çok dinliyorlardı.
"İslamcı radikalizmin merkezi!"
"Terörist yuvası!"
Bize öğle vakti kebap ziyafeti çeken bu gençlerin okudukları İslamabad Uluslararası İslam Üniversitesi'ni böyle niteleyenleri dinlemiştim.
Bir süre önce Pakistan güvenlik güçleri, İslamabad'daki Mısır Büyükelçiliği'nin bombalanması üzerine bu üniversitenin kampüsünü basmış, Kalaşnikof dahil bir sürü silah ele geçirmişlerdi. Bir Türk diplomatik kaynağı, "Baskın sırasında bir top çıkmadığı kaldı" demişti bana...
Cumhurbaşkanı Demirel'in Pakistan gezisini izlerken, Uluslararası İslam Üniversitesi'ni Ankara'nın çok yakın takipte tuttuğunu öğrenmiştim. YÖK, bu üniversitenin diplomasını yok saymıştı. Ama yine de Türkiye'den özellikle İmam Hatip mezunlarından buraya okumak için gelenler vardı.
Heyetteki bir istihbarat yetkilisi şöyle demişti:
"Bizim kayıtlarımıza göre halen 75 öğrenci var. Bunlar kayıtlı olanlar. 1987 - 88'de buraya gelen Erbakan, Cumhurbaşkanı Ziya ül Hak'la görüşüp kontenjanı arttırmıştı. Bu üniversiteye en çok Suudiler'in Rabıta örgütü ile Müslüman Kardeşler yardım ediyor."
1997 yılı mart ayı sonlarındaki Pakistan gezisi sırasında, Demirel'in heyetinde olan üst düzeyde bir devlet yetkilisinden dinlemiştim:
"Uluslararası İslam Üniversitesi'nde İslam hukuku ve şeriat öğrenen talebelerden bazıları, Afganistan'daki kamplara götürülüp silahlı eğitim görüyorlar. Fanatik olarak yetiştiriliyorlar. Bu eğitim daha çok tatil dönemlerinde oluyor. Kesin istihbaratımız var. Bu üniversiteden Taliban'a militan yetiştiriliyor."
Şu günlerde ben yine, sessiz ve göz temasından kaçan, daha çok önlerine bakan mahçup halleriyle birlikte kebap yediğimiz Taliban sakallı o genç Türk İslamcılarını anımsadım.
Şimdi ne yapıyorlar?
Taliban saflarına katılanlar var mı? Denildiği gibi, Teröristbaşı Usame Bin Ladin'in örgütünde çalışanlar olabilir mi? Ya da kimileri, Türkiye'de yer altına mı girmiş durumda?
Daha çok tatsız soruların havada uçuştuğu tedirgin, tehlikeli bir dönemi yaşıyoruz.
İyi pazarlar!