Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hasan CEMAL

Hizbullah terörü dolayısıyla bir hedef saptırma oyunu sahneleniyor. Dün bir sorum üzerine Başbakan Ecevit şöyle dedi: "Dindar kesim şimdi laikliğin değerini daha iyi görecek ve anlayacaktır. Yani din istismarının, dini siyasete alet etmenin nelere yol açabileceği bir kez daha görülmüş oldu."

'Hizbullah terörü'nde hedef saptırma oyunu...

Sivas'ta, 1993 yılı Temmuz ayı başında yaşanan, 'Kahrolsun laiklik!' sloganları arasında 37 aydın insanın cayır cayır yakıldığı o korkunç Madımak Oteli Katliamı sonrasında da görmüştük benzer filmi, bazı İslamcı çevrelerle basında esen bu havayı...
O tarihte de tepkiler kerhendi.
Yani zorakiydi!
Yaşanan barbarlığı o zaman vahşet ya da katliam olarak nitelemekten dahi kaçınmışlardı.
Daha ilginci, bugünkü gibi o tarihte de hedef saptırma çabaları ağır basmıştı. İslam adına, dine dayalı devlet ve toplum düzeni adına şiddet ve teröre başvuranlar neredeyse yok sayılıp, yalnızca derin devleti, İsrail'le, Amerika'sıyla bazı dış güçleri ima eden yorumlar yapılmıştı.
Madımak Oteli'nde çığlık çığlığa yanan insanları kurtarmak için kılını dahi kıpırdatmayan, tam tersine otelin önünde slogan atıp gösteri yapan o karanlık kitleye dönük eleştirel tepkilere, yazılara, yorumlara rastlanmamıştı.
O zamanki Refah Partisi'nin doğrudan katliama yönelik açıklaması da hayli utangaçtı. Erbakan Hoca yönetimi olayın daha çok tahrik boyutunu öne çıkarmıştı.
Eleştirmiştim bu tavrı.
Tıpkı 12 Eylül öncesi gibi demiştim. O zamanlar sağın ve solun bir kesimi, aşırı sağ ve sol uçlardan kaynaklanan şiddete ses çıkarmaz, fazla onaylamasa da görmezlikten gelmeyi yeğlerdi.
12 Eylül sonrası sağdan sola siyasal yelpazenin büyük ölçüde tarihe gömdüğü bu yaklaşım, 1970'li yıllarda şiddeti tırmandıran, hatta yer yer meşrulaştıran bir ortama yol açmıştı.

Oyuna gelmek...

Bugüne gelelim.
'Hizbullah terörü'ne...
Örgüt 1980'lerin başında kurulmuş.
Hedefi belli:
İslamcı bir devlet ve toplum düzeni kurmak... İran'daki gibi, Afganistan'daki gibi, Sudan'daki gibi...
Amacına ulaşmak için Güneydoğu'dan başlayarak yer altında örgütlenmeye başlamış... Camileri kendine üs seçmiş... Şiddeti, terörü, soygunu, adam kaçırmayı, cinayeti politika olarak bellemiş...
Bu inkar edilebilir mi?
Görmezlikten gelinebilir mi?
Geçiştirilebilir mi?
Bunu yapanlar var İslamcı kesimde...
Evet öyle.
Sanki Hizbullah diye bir örgüt kendi başına kurulmamış, sanki Şeriat adına yola çıkmamış ve cinayet işlememiş...
Hava o.
Öylesine bir hava ki Hizbullah yok!
Ya ne var?
Derin devlet!
Bütün bunların arkasında Hizbullah diye kanlı bir terör örgütü yok, sade devlet var.
Ya da İran yok, TC var!
Bunu yorumlamak güç değil:
Hedef saptırmak!
Evet, hedef saptırılıyor, kimileri de bu oyuna geliyor.
Şurası bir gerçek:
Güneydoğu'da, 1990'lı yıllarda Hizbullah'ın derin devlet tarafından, özellikle derin devletin bir kesimi tarafından PKK'ya karşı kullanıldığına dair ciddi iddia ve bulgular var.
Bunu ben de yazdım.
Devletin hukuk dışına çıkmasının, şiddetten medet ummasının sakıncalarını belirttim. Ama bunu yaparken, Hizbullah örgütle terörünü devlete indirgemeye kalkışmadım. Çünkü bu sapla samanı birbirine karıştırmak olurdu. Hedef saptırmak olurdu.
Bu oyuna gelmeyelim.

Ecevit'in sözleri...

Nereden gelirse gelsin, şiddet ve terörü lanetleyelim. Devletle hukuk evliliğini savunalım. Ortak demokrasi platformunu her zaman koruyalım. Ve 'irtica'nın, Hizbullah vahşetinde görüldüğü gibi ciddiye alınması gereken bir tehlike olduğunu bir kez daha vurgulayalım.
Daha önemlisi:
Dini rahat bırakalım!
Başbakan Ecevit dün kendisiyle telefonda yaptığım kısa sohbette bir sorum üzerine şöyle dedi:
"Hizbullah örgütünün yol açtığı bu vahşet nedeniyle, öyle inanıyorum ki, dindar kesim bundan sonra laikliğin değerini daha iyi, daha farklı görecek ve anlayacaktır. Yani din istismarının, dini siyasete alet etmenin nelere yol açabileceği bir kez daha görülmüş oldu."


Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr