Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Semiha Berksoyu anlatıyor bana, onun sanatçılığını, rengarenk yaşamını. Ölüme nasıl meydan okuduğunu dinliyorum. Kimilerinin ayakta öldüğünü ya da ölümsüzlüğünü konuşuyoruz.Bir ara Nadir Nadiyi anıyoruz.Bana bir seferinde, Rum bir kayıkçıdan naklen, "Yaşam hem uzun, hem de çok kısa... Kıymetini bil!" dediğini söylüyorum. "Nazım Hikmetin bir şiiri vardır" diyor Yaşar Kemal: Semiha Berksoyun cenazesi... Teşvikiye Camiinin bir köşesinde Yaşar Kemalle sohbet ediyoruz. "Hayat lüzumundan fazla uzun,Lüzumundan fazla kısa..."Yeni projelerini anlatıyor Yaşar Abi, heyecanla. Hiç tükenmeyen enerjisi açığa çıkıyor:"Bir Ada Hikayesinin dördüncü kitabını yazıyorum. Bir de Akçasazın Ağalarının üçüncü kitabı var elimin altında... Kafamın içinde de bitmiş dört kitap daha var. Yazdım onları... Şimdi geriye sadece o kitapların katipliğini yapmak kaldı."Yazacağı kitaplardan söz ederken yüzü aydınlanıyor.Hem hırs hem sevencenlik.Sözcüklerle sürekli yeni dünyalar kurmak... Ve meydan okumak...Yaratıcılıktan kaynaklanan tuhaf bir güç yayıyor bakışlarıyla, yazacağı yeni kitaplardan söz ederken Yaşar Kemal.Semiha Berksoyun büyük sanatçılığıyla yaşama onca yıl nasıl asıldığını konuşuyoruz. Yaşlanan ama hiç ihtiyarlamayan insanlar...Bunlardan biri daha, Polonyalı büyük şair 90lı yaşlarında bu hafta bir başka diyara göçtü:Czeslaw Milosz.1980de Nobel Edebiyat Ödülünü almıştı. Ben kendisini şiirinden çok, siyasal yönleriyle tanımıştım. Özellikle Tutsak Akıl adını taşıyan kitabıyla... 1980li yıllarda New Yorktaki bir kitapçıda tesadüfen almış, kahvelerde, barlarda dolaşırken bir solukta okumuştum.İlk gençliğinde ve ülkesi Polonya Nazi işgali altındayken Marksizme sempati yüklüydü. Sonraki yılları Stalinizmle mücadeleyle geçti. Batıya iltica etti ve totaliter dünyaya karşı isyan bayrağı açtı.Tutsak Akıl isimli kitabı bu açıdan bir klasiktir. Totaliter rejimlerde herkesin nasıl tek tip düşünmeye, tek gerçeği, Marksizm - Leninizmi bir din gibi nasıl kabule zorlandığını, insanların da, başları diktatörlükle belaya girmesin diye nasıl olduklarından farklı göründüklerini, nasıl rol kestiklerini, yani takiye yaptıklarını, bir başka deyişle akıllarının nasıl esir alınmak istendiğini çarpıcı örneklerle anlatır.Bir de soğuk savaş döneminin Fransız entelektüellerine, Moskovayla yol arkadaşlığı yaptıkları için çok kızmıştır Czeslaw Milosz...Berlin Duvarı 1989da yıkıldıktan sonra Polonyaya geri döndü. Hafta başı 93 yaşında öldüğü vakit Krakowda bayraklar yarıya indirildi büyük şair için...Ozanların, büyük sanatçıların yası ne yazık ki böyle tutulmuyor, bayraklar yarıya inmiyor bizim ülkede. Ama bu ilgisizlik onların büyüklüğünü gölgelemiyor. Onlar derin, kalıcı ve büyük izler bırakarak ölümsüzlüğe kayıyorlar.Semiha Berksoy, bir sohbetinde Zeynep Orala ne güzel anlatmış aşkı:"Aşk bir tanedir. İçimizde aşk tektir. Kimi zaman uyur, kimi zaman uyanır. Şimdiki aşkın varlığında öncekiler de yaşar. Şimdikinin ateşiyle ötekiler de alevlenir tutuşur. Bana şeytanlığı yaptıran sanat aşkı... Zaten hayatta en önemli şey sanat aşkı, gerisi hep fasa fiso..." (Cumhuriyet, 18.8.04. s.14)İyi pazarlar! h.cemal@milliyet.com.tr