Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ancak Amerika için de geçerlidir bu.Amerikanın da, Başkan Bush dönemindeki gibi kendi başına buyruk, önce Amerika saplantısı içinde, hukuk ve meşruiyetten nasipsiz, burnunun dikine giden, sivil özgürlüklere fazla kulak asmayan bir Amerika olmaya hakkı yoktur.Bir başka deyişle:Amerikanın halleri hepimizi, bütün dünyayı ilgilendiriyor. Ancak Amerikanın da, kendi dışındaki dünyanın ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini dikkate alması gerekiyor.Önce Amerika saplantısı, Amerikayı belki de tarihinde - İç Savaş hariç - hiç bu kadar bölmemiş, dünyayla arasında belki hiç bu kadar büyük bir çatlak yaratmamıştı.Böyle bir Amerika, yani dünyada inandırıcılığını bu kadar yitirmiş ve kendi içinde bu kadar bölünmüş, keskin kutuplara ayrılmış bir Amerikanın ne kendisine ne dünyaya bir hayrı dokunur. Çünkü böyle bir Amerika gerçekte güçlü değil, güçsüz bir Amerikadır.Belki şöyle söylenebilir:Tek süper güç olsan da gücünün sınırları var. Bu sınırları zorladığın zaman hem kendinin, hem dünyanın, hem de insanlığın başını belaya sokabilirsin.Irak bu açıdan son örnek...11 Eylül, Amerikanın kafasını karıştırdı. Kendine olan güvenini sarstı. Kendi ülkesinde refah ve güvenlik içinde yaşarken, bir anda her şey değişiverdi.Amerika bugün savaşta!Uzak bir ülkede her gün askerleri ölüyor. Üstelik her dakika bir terör saldırısı tehdidiyle diken üstünde yaşıyor. Eskinin emniyetli Amerikası yok artık. Sokaktaki Amerikalının adını bile bilmediği uzak diyarlardaki karanlık üslerde düğmeye basanlar, hiç ummadık bir anda New Yorkun göbeğinde dehşet saçabiliyorlar.11 Eylül sendromu bu yüzden Amerikan toplumunu savaş psikolojisi ile haşır neşir hale getirdi.Bush bu yüzden desteklendi.Amerika bu nedenle bölündü.Bir yanda korku, topluma salınan terör korkusu... Öbür yanda buna tepki, Bushu hedef alan müthiş kızgınlık...Yani cepheleşme olgusu.Bir taraf terör korkusuyla Bushun arkasında toplandı. Diğer taraf, Bushun karşısına geçti; pek fazla Kerrynin arkasına olmasa da...Bushla Kerrynin seçim kampanyası işte bu duygusal karşıtlık içinde yaşandı. Amerikada hiç iyi gitmeyen işsizlik, sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, fırsat eşitliği gibi somut konular değil, Irak ve terörle mücadele ön plana çıktı bu kampanyada.Ekonomide Başkan Bush yönetimi 11 Eylülün de olumsuz etkisiyle iyi işler yapamadı. İşsizlik daha büyüdü. Açıklar ve mali disiplin kötü bir seyir izledi. Dolar değer kaybetmeye devam etti. Petrol fiyatları rekor düzeylere çıktı.Dünya ekonomilerini kötü etkileyen bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Amerikan seçim kampanyasında Bush - Kerry kavgası, terörle mücadele ve güvenlik ekseninde verildi. Washington Postun dünkü kamuoyu yoklamasında ekonomik sorunlar ve işsizliğin kampanyadaki payı yüzde 21di, Irak ve terör ise yüzde 42...Bunun için George Bush, "Amerikayı ben daha güvenli kılarım, terörle mücadelede Demokratlara güven olmaz" dedi. Savaş içinde komutan değiştirmenin yanlışlığına işaret etti. Kerrynin kararsızlığını sürekli mesele yaptı.John Kerry de mesajlarını inandırıcılık, Beyaz Sarayda değişim üstüne kurdu. Irak ve terörle mücadele açısından Başkan Bushla devam etmenin artık herhangi bir inandırıcılığı kalmadığını, bu yüzden yeni bir isimle yeni bir başlangıç yapmanın doğru olacağını savundu.Kritik bir seçim işte böyle geçti.Bush mu, Kerry mi? Ve nasıl bir Amerika?Amerikanın halleri hepimizi, bütün dünyayı ilgilendirdiği için bu sorunun yanıtlarıyla uzunca süre yatıp kalktık. Amerika tek süper güç olduğu için de yatıp kalkmaya herhalde devam edeceğiz. h.cemal@milliyet.com.tr Amerikayla kötü olmak gibi bir lüksü yok dünyanın... Buna Türkiye de dahil. Dünyanın bugün tek süper gücü ile iyi geçinmek, işbirliği içinde olmak genel olarak doğru bir tavır sayılır.