Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İsrail ve Filistin topraklarında nefret sanki kimliklerin bir parçası haline gelmiş durumda. Dehşet verici bir çılgınlık yaşanıyor iki haftadır. Yahudilerle Arapların birbirlerine karşı besledikleri kin ve güvensizlik duvarı gitgide kalınlaşıyor, yükseliyor.
Ne yazık ki öyle.
Barışın iki taraftaki düşmanları aynı düdüğü öttürüyorlar. Fanatik Yahudiler, Arapların ancak 'demir yumruk'la adam olacaklarını söylerken, karşı taraf da Yahudilerin ancak güçten anlayacağını takılı plak gibi tekrarlıyor.
Şiddet böylece tırmanıyor.
İsrail savaş makinesi çoluk çocuk demeden öldürerek ne kadar kıyıcı olabileceğini gösteriyor. Kendinden geçmiş Filistinli bir güruh ise gözünü kırpmadan iki İsrail askerini linç edebiliyor.
Ayrıca şiddetin sesi, Ortadoğu'nun başka bölgelerinden de geliyor. Yemen'deki Amerikan ve İngiliz hedeflerinin vurulması bunlardan biri.
Öte yandan, yirmi küsur yıldan beri ilk kez bir İran Dışişleri Bakanı dün Bağdat'ı ziyaret ederken, Tahran'daki radikallerin etekleri zil çalıyor. Lübnan'daki Hizbullah örgütüyle aşırı Filistin gruplarının daha çok desteklenmesi için çağrı üstüne çağrı yapıyorlar.
İran televizyonunda Ortadoğu'nun 'kanserli tümörü' olarak nitelenen İsrail'in yok edilmesine yönelik bildiriler okunuyor. İran basınında Mısır hala 1978'de İsrail'le imzalamış olduğu 'Camp David Barış Antlaşması'ndan dolayı ihanetle suçlanıyor.
Arafat, Filistin hapishanelerindeki Hamas gerillalarını serbest bırakıyor. Kendi kontrolündeki televizyonlarda bu gerillaların İsrail'e karşı cihat çağrıları yapmasına izin veriyor.
Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad örgütlerinin faaliyetlerini koordine etme yolundaki çabaların Tahran'da su yüzüne vurduğuna dair sinyaller geliyor.
Bölgede etekleri zil çalan bir başka merkez daha var:
Saddam'ın Bağdat'ı...
Savaş tamtamları çalıyor.
Ayrıca, bütün Arap ülkelerinde kitleler kıpır kıpır. İsrail ve Amerikan aleyhtarı gösteriler her geçen gün büyüyor. Rejimlerin bunun baskısını hissetmeye çoktan başlamış durumdalar.
Bu arada işaret edelim:
'Kahrolsun İsrail!' sesleri dün İstanbul'da Sultan Ahmet Camii'nde cuma sonrası ilk kez patladı.
Bütün bu belirtiler tabii ki bir tehlikeye işaret ediyor: Terör ve şiddet dalgasının kabararak bizim yaşadığımız coğrafyanın tamamına vurmaya başlaması...
Bu tehlike çok ciddi!
Eğer İsrail ve Filistin kamplarında 'devlet adamlığı' bir noktada ağır basıp yeniden masa başı yapılamazsa, çılgınlığın çengeli yaşadığımız bu coğrafyayı kan gölüne sürükleyebilir.
Barışı sevenler çaresizlik içinde...
40 yaşındaki Gazzeli bir Filistinli tüccar şöyle diyor:
"Oğlum 14 yaşında. Onu hep barışı sevmesini söyleyerek büyüttüm. Dışarı çıkıp taş atmasını yasakladım. Ama bir gün kaçıp gideceğini biliyorum. Peki ben nasıl yerimde oturacağım, İsrail askerleri dışarıda çocuklarımızı katletmeye devam ederken?.."
42 yaşındaki Kudüslü bir kadın diyor ki:
"Sakin, huzur içinde, normal bir hayat sürmek istedim hep. Şimdi umut ve hayallerim uçup gitmeye başladı. Saatin yeniden 1948'e döndüğünü hissediyorum. En korkulu kabusumu görmeye başladım."
İsrail'de son yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, çatışmanın sona erebileceğini düşünenlerin oranı son bir haftada yüzde 25'ten yüzde 15'e düşmüş. İşler çok kötüye gidiyor diyenlerin oranı yüzde 27'den yüzde 44'e fırlamış.
Karamsarlık dev adımlarla yol alıyor. Acaba Ortadoğu'da barışın alternatifi var savaş mı? Savaş olmasa da çatışma ve kan gölü mü? Oysa, bu topraklar kan ve trajediye artık doymuş olmalı.
Arafat ve Barak devlet adamlığının gereğini yaparak, yeni deliliğe ya da trajediye giden yoldan dönemeyecekler mi? Görmüyor musunuz, yaşadığımız coğrafyadaki bütün barış düşmanlarının etekleri zil çalıyor.
Kör müsünüz?


Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr