Türkiyenin AB üyeliği...AKP, Avrupayla uygarlığı eşanlamlı sayıyor, Avrupa Birliğini Türkiyenin uygarlık projesi olarak görüyor ve Atatürkün çağdaş uygarlık anlayışının devamı olarak değerlendiriyordu.Din bireysel, alkol kişisel bir konuydu. Ve AKP dini referanslı bir parti değildi. İslamcı parti nitelemesini kabul etmediklerini belirtti. Bunun üzerine gelen nasıl bir parti sorusunu şöyle yanıtladı:"Hıristiyan Demokrat türü bir parti."Abdullah Gül, daha sonra bu nitelemesinin yanlış anlaşılabileceğini, "Bunun yerine keşke muhafazakar demokrat deyimini kullansaydım" diye düşündü.AKPnin AB taraftarlığı konusunda kuşku ifade eden sorular devam edince, bu kez meydan okuyan bir üslupla sürdürdü konuşmasını. "İcraatımızı bekleyin, göreceksiniz!" dedi Abdullah Gül. İktidara geldiklerinde Türkiyenin AB yolundaki bütün eksikleri büyük bir hızla gidereceklerini söyledi.Evet, soru işaretleri...AKPnin gizli gündemi olabilir mi?İslamcı mı, değil mi?Bu sorular, Brüksel toplantısında da Abdullah Gülün ya da Tayyip Erdoğan ve yakın çevresinin veya AKPye damgasını vuran çekirdek kadronun peşini bırakmadı.Şaşırtıcı değil.Geçmiş insanın peşini kolay bırakmıyor. Çünkü, çekirdek kadroyu oluşturanların çoğunda radikal İslamcı bir gençlik dönemi ve İslamcı bir yakın geçmiş var. Henüz belleklerde tazeliğini koruyan bu mazi ister istemez gizli gündem kuşkularını besliyor.Kuşkular kolay dağılmaz.Dağılması için zaman gerekir.İktidar testi gerekir.Şeffaflık ve içtenlik gerekir.Ama değişti, değişmedi sorusu konusunda, insanın öncelikle kendi kendisiyle içtenlikli olması gerektiğini düşünüyorum.Bu nedenle bir Tayyip Erdoğanın, bir Abdullah Gülün, bir Bülent Arınçın kendi içlerine dönüp sormaları gerekiyor, gerçekten değişip değişmediklerini...Müslümanlığı yakın geçmişlerinde nasıl, bugün nasıl anladıklarını iyice tartmaları gerekiyor.Ya da zaten tarttılar mı?Örneğin, Kuranın inanç ve ibadet ile ilgili ayetleriyle, sayıları 200ü geçen ve muamelat diye nitelenen üçüncü grup ayetler arasındaki ayrımı nasıl değerlendiriyorlar?Ya da bu ayrımı yaptılar mı?Kurandaki bu üçüncü grup ayetlerin çoğunluğu hukuk alanına giriyor. Ceza hukukunu, miras hukukunu, borçlar hukukunu, devletler hukukunu, yani sadece kişiyi, vicdanı değil, devlet işlerini ilgilendiriyor.Soru şu:Bunlara da Müslümanlığın gereği olarak uyulsun mu, uyulmasın mı?Püf noktası burası.Çünkü, uymak zorunlu dendi mi ve uygulanması istendi mi, laiklikle çatışma gelir gündeme. Din - devlet işleri birbirine karışmaya başlar."Benim dinim, benim İslami referansım öyledir ki, hukuku da, kadın - erkek ilişkilerini de düzenler" dediniz mi, şeriat devleti bayrağı göndere çekilmiş oluyor.Püf noktası bu.Kendi benliğinizde, kendi derinliğinizde kendi mazinizle, radikal geçmişinizle art niyetsiz hesaplaştıysanız ve eğer laik demokratik Cumhuriyet düzeninde içtenlikle karar kıldıysanız, o zaman Türkiye 3 Kasım sonrası gerilmez, rahatlar! h.cemal@milliyet.com.tr AKPnin başbakan adaylarından Abdullah Gül iki gün önce Brükselde Avrupanın önde gelen düşünce fabrikalarından birinde davetli olarak konuştu. Centre For European Policy Study adındaki kuruluşta Abdullah Gül bir konuyu özellikle vurguladı: