Hasan PULUR
BAZEN yıllar önce yazdığımız bir yazı başımıza kakılır, bazen unuttuğumuz bir yazıdan dolayı kutlanırız, bazen, okur, yolumuzu keser, filan tarihteki yazınızda anılan odur ve bazen de yazımız hoş bir süprizle karşımıza çıkar...
* * *
BUGÜN 17, 18 yaşındaki bir delikanlıya, genç kıza
"O yıllarda Türkiye'de en kıymetli ikram, bir fincan kahveydi" derseniz, yüzünüze hayretle bakar, şaşırmakta haklıdır da. Bırakın Türk kahvesini, yüz çeşit frenk kahvesinin, ibadullah satıldığı köy kahvesindeki garsonların bile ocakçıya
"Sütlü bir ness kahve!" diye bağırdığı bir ortamda, kahvenin, çok değerli bir ikram olduğunu anlatabilir misiniz?
* * *
YIL 1979, memlekette yağ yok, benzin yok, mazot yok, Demirel çıkmış yollara basbas bağırıyor:
"Bunlara dört gazı emanet edin, akaşma üçünü kaybedip gelirler!"
Demirel'in
"Bunlar!" dediği CHP'liler, Ecevit de herhalde o günleri hatırlamak istemez.
Neyse, eski defterleri fazla aralamayalım, 12 Temmuz 1979 günkü yazımızı özetleyerek okuyalım:
"Avukat Saim Güvenir, İzmir'den kalkıp bir dava için Karşıyaka adliyesine gider. İşini çabuk bitirir. Vapuruna onbeş yirmi dakika daha vardır. İskele yakınında bir kahveye gider, oturur ve garsona, sürç - i lisan edip "Kahve var mı?"
diye soracak olur. Garson:
- Var efendim! demez mi?
- Aman oğlum yap şöyle bir orta şekerli kahve!
Kahve gelir, avukat keyifle ilk yudumu höpürdetir. Tadı bir başkadır, kırk yıllık kahvenin tadı yoktur, kavrulmuş nohut gibi bir şeydir. Çaresiz kahve niyetine içer. Garson gelip fincanı alır ve borcunu sorar:
- 24 lira! (24 bin değil. H.P)
İçtiği kahve olsa sesini çıkarmayacaktır. Ama kahve yerine bir fincan nohutu 24 liraya içmem, diye itiraz eder.
Belediye zabıta amirliğine gider, anlatır:
- Şikayetim var, kahve yerine nohut satıyor ve de fazla para alıyor.
Kahveye gidilir!
- Siz kahve yerine nohut veriyormuşsunuz, kahveyi alıp tahlil ettireceğiz.
Kahve sahibi kavanozu uzatır:
- Buyurun alın, tahlil ettirin!
Tutanak tutulur, imzalanır.
Şimdi ne olacak?
Tutanaklar encümene, kahve tahlile gidecek...
Şimdi avukatın arkadaşları kendisine takılıyorlarmış:
- Yahu senin işin gücün mü yok? Kendine iş aramışsın!"
* * *
EVET, avukat Saim Güvenir, kahveyi şikayet ederken, başına öyle bir iş açmıştır ki, dostlar başına...
Avukat Saim Güvenir, kahveciyi şikayet için gittiği Karşıyaka Belediyesi'ne geldiğinde, belediyede 12 gün önce göreve başlamış bir hanım doktor vardır, meslek hayatında ilk defa, zabıta ekibiyle kahveye numune almak için gönderilmiştir, adı da
Hülya'dır.
Sonra...
* * *
SONRASINI Op. Dr.
Hülya Güvenir'den dinleyelim:
"Avukat Saim Güvenir ile ben Doktor Hülya Güvenir geçen hafta evliliğimizin 17. yılına girdik, 13 yaşında bir kızımız var, çok mutlu bir aileyiz.
Avukat Saim Güvenir'in, kahveciyi şikayete geldiği her 22 Haziran günü karşılıklı oturup, mutlaka bir fincan halis kahve içeriz. Çünkü kahve şikayeti ile başlayan tanışıklığımız, mutlu evlilikle sonuçlandı. Saim'in arkadaşları da ona, bir kahve yüzünden insanın başına neler geliyor, diye takılırlar.."
* * *
EEE, zaten biz de o yazıda söylemişiz, avukat kendisine iş aramış, diye...
Ama iyi ve mutlu bir iş bulmuş...
Allah mutlu etsin!
İşte bazen de yazılar yıllar sonra böyle karşımıza çıkıyor.
Ahhh, keşke hep böyle çıksa...
Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr