Bize göre, “Mizahtan ne anlıyorsanız, mizah odur!” Aziz Nesin’in hikâyeleri mizahtır, ama Celal Vardar’ın “Suya dokunmazmış/Sabuna dokunmazmış/Pise bak” üç satırı da mizahın ta kendisidir.
“Mizah, Gülme ve Gülme Bilimi” (x)
Çağlayan Güler ile Bilge Ufuk Güler bir kitap yazmış, örneklerle açıklamışlar.
Aziz Nesin “Mizahta gülme vardır, gülme olmayan şey mizah olmaz” dermiş...
Yazarlara göre, “Gülme bazı durumlarda mizahı çağrıştırsa da mizahla aynı değildir.”
Ya nedir?
“Gülme mizah algılaması ve etkisiyle başlayan, beyindeki süreçlerin sonunda oluşan anatomik ve fizyolojik cevaptır.”
Bu da bir mizah!
* * *
Bakalım yazarlar ne örnekler vermişler?
Adam o kadar cimriymiş ki, geceleri körler alfabesiyle okurmuş.
Adam o kadar cimriymiş ki, evinde yangın çıkınca, itfaiye yerine interneti aramış.
Ağaç o kadar hızlı büyüyormuş ki, sonunda kendi kökünü sökmüş.
Adam o kadar uyumsuzmuş ki, gölgesiyle bile ayrı yürürmüş...
Bir de bizden:
“Adam o kadar iyi niyetliydi ki, yolda senet bulmuş, kime ait olduğuna bakmadan gidip vadesinde ödemiş...”
* * *
Doktorlar, gündemde olsalar da olmasalar da, zaten hiç gündemden düşmezler...
Doktorlar için yakıştırılmış atasözleri de vardır...
“Tanrı iyi eder, doktor parayı alır. (İspanyol)
Hasta can derdinde, doktor para derdinde. (Türk)
Her doktor, diğerinin işini hazırlar. (Fransız)”
* * *
Ve tabii Neyzen Tevfik:
“Bir hazakatzedeyim, midemi tıp tepti benim
Kırk katır tepse, yıkılmazdı şu aciz bedenim.”
Çin’de bir hekim, ölen hastası için kapısına bir fener asarmış, hastalar da kimin feneri çoksa ona giderlermiş...
Yanlış oldu değil mi?
Hayır, hastalar, öldüre öldüre iyi doktor olmuştur diye ona giderlermiş...
Öğrencilerden biri hocasına demiş ki:
“Hocam, biz mezun olunca sizi fener alayına bekleriz.”
* * *
Adam koşarak sahile gelmiş, bakmış gemiyi görmüş, hemen suya atlamış, halat atmışlar, yukarı çekmişler, şükretmiş:
“Çok şükür yetiştim!”
“Neye yetiştiniz?”
“Ben bu geminin yolcularındanım, kaçırmıştım!”
Gülmüşler:
“Biz iskeleye yanaşıyoruz zaten!”
* * *
Askerlikte en çok nöbetçi ve parola fıkraları vardır:
Nöbetçi bakmış komutan geliyor, hemen vaziyetini almış, sormuş:
“Dur, kimsin, parola!”
“Oğlum ben senin komutanın değil miyim?”
Nöbetçi gevşemiş:
“Hadi komutanım, gıvranma, şimşek de geç!”
* * *
Halk şiirinde de mizah ve yergi vardır:
Kaygusuz Abdal şikâyetçidir:
“Kıldan köprü yaptırmışsın/Gelsin kulum geçsün deyu/Hele biz şöyle duralım/Yiğit isen geç a Tanrı”
Bir de Kazak Abdal’dan:
“Ormanda büyüyen adam azgını/Çarşıda pazarda insan beğenmez/Medrese kaçkını softa bozgunu/Selam vermeye dervişan beğenmez.”
* * *
Yazının başına dönersek:
“Mizah nedir?”
Siz ne anlıyorsanız odur!
——————-
(x) Yazıt Yayıncılık