Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     ABD Büyükelçisi Pearson'ın görevden ayrılması nedeniyle dün Türk - Amerikan İş Konseyi bir yemek düzenlemişti. Yemek öncesi bir de konuk konuşmacı vardı: Martin Indyk. Clinton yönetimi sırasında Milli Güvenlik Konseyi'nde Ortadoğu danışmanı olarak görev yapan Indyk'ın konuşması hayli netti.
Indyk konuşmasının başında ABD'nin Irak'a müdahalesinin güdülerinden bahsetti. Uluslararası terör, kitle imha silahları, Ortadoğu'da İsrail'in güvenliği ve Batı'nın demokratik düzeninin tehdit altında olmaması gibi kalıplaşmış sözleri tekrarladı.
ABD Büyükelçiliği'nin Indyk'ı davet etmesindeki kerametini anlamakta başta güçlük çekmiştik. Ne de olsa Demokratlara danışmanlık yapmıştı ve Bush'un politikasını savunması kolay olmasa gerekti. Nitekim, konuşmanın ardından rastladığımız Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ziya Öniş konuyu açarak; Clinton'ın iktidarda olması durumunda böylesi bir savaş olup olmayacağını sordu. Öniş olmazdı görüşündeydi. Toplantının ardından konuşma fırsatı bulduğum Dışişleri eski Bakanı Prof. Emre Gönensay da farklı düşünmüyordu. Clinton bu boyutta bir savaşa girmezdi. Gerçi Gönensay'a göre, böylesi bir savaş olmasaydı da uluslararası terörde son zamanlarda görülen yavaşlama yine gerçekleşirdi.

Hem ABD, hem de Türkiye risk altındaymış!
Indyk ABD'nin ne denli bir yük altında olduğunun farkında. Indyk'a göre, eğer ABD bu bölgeden sonuç almadan çıkarsa, gerek kendisi, gerekse müttefikleri çok ciddi sıkıntı içine girecek. Ancak, bu görüşün daha çok ilk yarısı doğru. Gerçekten, ABD müthiş kredibilite kaybedecektir. Gerçi bölgede bir iç karışıklık başlarsa, Türkiye dahil, tüm ABD müttefikleri de rahatsız olacaktır.
Indyk konuşmasının sonunda Türkiye'ye düşen görev ve sorumluluklardan bahsetti. Türkiye'nin İran ve Suriye'yi siyasal olarak etkileyebileceğini söyledi. Elbette bu bölgede bazı ülkelerin iç işlerinde daha etkin olmayı gerektiriyor. Türkiye'nin böylesi bir riski tek başına alabilmesi için öncelikle ABD'nin Irak'ta sonuç alması gerekiyor. Indyk ikinci olarak, İsrail'le ilişkilerin geliştirilmesinden bahsetti. Hatta Tony Blair'in bile bu konuda adım attığını örnek verdi. Oysa Türkiye, Filistin konusunda Batı'dan farklı bir noktada. Üstelik her şeye rağmen İsrail'le olumlu ilişkileri sürüyor. Nihayet, Indyk iş aleminin bu konuda yapabileceği çok şey olduğunu belirtti.

Artık ABD ile sınır komşusuymuşuz!
Indyk'a sorulan iki soru dikkatimizi çekti. Biri PKK ile ilişkileri, ya da PKK'ya bakış açısıydı. Indyk bu konuda netti. ABD PKK'yı terörist görüyordu. Ve Kuzey Irak'ta Türkiye ABD'nin "kırmızı hattını" aşmadığı sürece PKK'nın da zamanla eriyeceğini belirtti. Bu yanıtın Türkiye'de tatminkar bulunduğunu sanmıyoruz. İlginçtir Indyk petrol nedeniyle bölgede kalıcı olacaklarını açık açık söyleyebildi. Hatta artık komşu sayılırız bile dedi.
Indyk'ın konuşmasının ardından en anlamlı soruyu gazetemiz yazarlarından Sami Kohen sordu. Kohen bu savaşta ABD'nin kaba bir eda takındığını ve bunun ABD'nin müttefikleriyle olan ilişkisine yansıdığını belirtti. Indyk Kohen'i haklı bulduğunu ifade etti. ABD hatalıydı. ABD'nin giderek zora girdiği anlaşılıyor. Bu bölgede Türkiye'den destek görmeden yeni bir stratejik tasarım çok zor. İster kabul edilsin, ister edilmesin artık ABD Türkiye'ye mahkum. Ancak Türkiye böylesi bir riski üstlenmeli mi, bu da tartışılmalı.