Program iyi gidiyor. Enflasyon düşüyor. Büyüme var. Faizler de tepetaklak. Ancak bu risk yok demek değil. Bu risklerden biri de bankacılık alanında. Geçen kriz bankacılık kesiminin zafiyetinden kaynaklanmıştı. Bu da tam olarak hallolmuş değil.
Bankacılık kesimi iki parçadan oluşuyor. Kamu ve özel. Malum bizde kamu bir hayli büyük. Bu kesimin temel sorunu görev zararlarıydı. Siyasi nedenlerle sürekli ucuz kredi veren bu bankalar zarar ediyor, bunu da yüksek faizle gecelik piyasalardan karşılıyordu. Kriz sonrası bu görev zararı Hazine'ye yüklendi. Karşılığında borç senetleri alındı ve Merkez Bankası'na kırdırılarak zamanla bu zararlar azaltıldı.
Tedavi bitmedi
Bu bankalardan biri kapatıldı. Diğer ikisi de küçültülüyor. Küçüldükçe karlılık da artıyor. Ama tedavi henüz bitmiş değil. Bir yandan küçülmenin sürmesi, diğer yandan da müşteri hizmetlerinde kalitenin artması gerekiyor. Hatta diğer birinin satılması gerekiyor. IMF'ye verilen taahhütler de bu yönde. Halkbank satılacak. Hem de bu yıl içinde.
Özel kesim bankalarına gelince. Burada çok sayıda banka, ama küçük bir finans piyasası var. Yani tencere küçük, adam sayısı ise fazla. Piyasa sığ olunca da yeterince para kazanılmıyor. Bankalar mecburen aşırı risk alıyorlar. Bu durumda da sistem zarar ediyor. Türkiye'de bankacılık kesiminin aktif büyüklüğü 129 milyar dolar. Bu da milli gelirin üçte ikisi ediyor. Oysa Batı'da orta çaplı bir bankanın bilançosu bile bundan büyük.
Gelelim masraflara. Bu güdük kesimde 122 bin kişi çalışıyor ve yıllık faiz - dışı giderler 7 milyar doları buluyor. Batı'da bu orta çaplı bir bankaya göre bile astronomik. Mesela Citibank'ta bunun iki katı insan çalışıyor ama 1.1 trilyon dolarlık aktif büyüklüğü bulunuyor. Kısacası, insan başına bilanço büyüklüğü çok daha büyük. Üstelik bilanço büyüklüğüne göre karlılık da daha fazla. Çünkü ortalama masraflar daha düşük.
Ne yapılmalı?
Elbette çözüm finans kesiminin bilanço boyutunun büyümesi. Uzun vadede bu milli gelirin büyümesiyle gerçekleşebilir. Ancak bu denli beklenirse bankacılık reformu çok gecikir. Hatta bizim ömrümüz elvermez. Kısa vadede mesafe alınması gerekiyor. Bu da ancak bankaların birleşmesiyle mümkün. Böylece belli bir aktif boyutuna tekabül eden ortalama banka masrafı da düşecektir.
Bir yandan BDDK'nın birleşmeleri zorlarken, diğer yandan da bankaların daha fazla kredi vererek bilançolarını büyütmeye çalışması gerekiyor. Nihayet, şunu da belirtmekte yarar var: Bugün sermaye yeterliliği yüksek görünen bankaların aktiflerinden Hazine senetlerini çıkarsak sermaye yetersizliği ile karşı karşıya kalırlar.
Kısacası, bugün özel bankacılıkta birleşmeler gerekiyor. Mümkünse kendiliğinden. Değilse de cebren. Bunu da yapacak olan BDDK.