Enflasyon hızla düşüyor. Yıllık bazda tüketici fiyatları yüzde 27.4, toptan fiyatlar ise yüzde 25.6'ya kadar indi. Meslektaşlarımızın çoğu artık yıl sonu enflasyon hedefinin (yüzde 20) üç aşağı - beş yukarı tutacağı kanısında. Gerçekten de yılbaşında, savaş çıktığında hedefe yaklaşmanın hayal olduğu kanısı hayli yaygındı. Şimdi ise dengeler ve beklentiler değişmiş görünüyor.
Bunun iki etmeni var. Biri son aylarda, özellikle Irak savaşı sonrası TL'nin değer kazanması, diğeri de sıkı maliye politikasının alsak da olsa sürmesi. Ancak her iki etmenden biri (veya her ikisi) katkı vermeyi sürdürmezse ne olacak?
Kur - enflasyon döngüsü
Önceki gün Vatan gazetesi yazarlarından Seyfettin Gürsel bunlardan ilkini; döviz kuru ile enflasyon beklentisi arasındaki sıkı bağı işliyordu. Malum uzun yıllar izlenen enflasyon kadar devalüasyon politikası zaman içinde kronik enflasyonu yarattı. Böylece devalüasyon enflasyonun nedeni haline geldi. Zaten 2000 yılında kuru yavaş yavaş frenleyerek enflasyonu düşürme politikası da bu temele dayanıyordu. Ancak bu politika yürümedi.
Son aylarda gözlenen TL'nin aşırı ölçüde değer kazanması enflasyonun yavaşlamasına katkı sağlasa da, ödemeler dengesinde cari işlemler sorunu çıktı. Kaldı ki, kurun bulunduğu düzeyden rahatsız olan Merkez Bankası "rezervleri takviye etme", ya da "kurdaki volatiliteyi azaltma" gibi bahaneleriyle döviz satın almaya başladı. Ancak çok geçmez, kur yeniden yükselmeye başlarsa, beklentiler de değişmez mi? Böylece enflasyon da yükselebilir. Gerçi biz, giderek, dalgalı kur sayesinde, kur ile enflasyon arasındaki bağın zayıflamakta olduğu kanısındayız. Ancak yine de sonbaharda kurda oluşacak olan yüzde 10 - 15'lik hızlı bir düzeltme hareketi elbette enflasyon beklentilerini etkileyebilir.
Maliye politikası gevşememeli
Bunun oluşmaması için döviz talebinin frenlenmesi gerekir. Mesela ithalatın aynı düzeyde kalması için maliye politikası daha da sıkılabilir. Ama bunun olasılığı giderek düşüyor. Çünkü kamu maliyesindeki disipline baktığımızda; hükümetin pek de başarılı olmadığını, hedefleri tutturamadığını görüyoruz. Malum, bu programın hem dış denge, hem iç fiyat dengesi, hem de borç dinamikleri bakımından en can alıcı noktası faiz - dışı fazla. Programın bugüne değin sonuç vermesi de izlenen sıkı mali disiplin sayesinde oldu.
IMF'nin ağustos ayı için koyduğu faiz - dışı fazla hedefi 18.2 katrilyon TL. Oysa bu pek olası görünmüyor. Çünkü ocak - haziran döneminde, yani ilk altı ayda bunun ancak 10.1 katrilyonu toplanabildi. Geriye kalan 8 katrilyonluk gelir fazlasının (bütçe - dışı gelirler hesaba katılsa bile) iki ayda toplanması çok ama çok zor. Yıl sonunda elde edilmesi gereken faiz - dışı fazla tutmadığı takdirde ise, hem ithalat artacak, hem de artan iç talep nedeniyle enflasyon hedefinin tutması zorlaşacaktır. Dolayısıyla, maliye politikasında gözlenenler iç açıcı değil.
Piyasalar iyimser. Biz de öyleyiz. Ancak iyimser olduğumuzda riskleri göz ardı edersek, yine gereken önlemleri almamış oluruz.