Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



1999 yılından beri ülkemizde tam 12 banka kapandı. Çoğu (20 banka) önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredildi. Bir biçimde yaşatıldı. Allanıp pullanıp satılmaya çalışıldı. Ama sonunda alıcı bulamadığından kapandı. Hem de ne bankalar. Tarihi, anlı şanlı bankalar Karacaahmet'e gitti.
5 banka Sümerbank'la, 5 banka Bayındırbank'la, 2 banka da Etibank'la birleşti. Sümerbank daha sonra satıldı. Bayındır ise şimdi Varlık yönetiminden sorumlu. Etibank tasfiye sürecinde. Bank Ekspress, Demirbank, Sitebank ve Tarişbank başarıyla satıldı. Ama Pamukbank hala satışta. Talibi yok. Türkbank ise tasfiyede.
Doğru yöntem ne? Batan bankalara ne yapmak gerek? Bankaları gözetliyor, denetliyoruz. Ancak sonra herhangi bir yetersizlikte banka mutlaka kapanmalı mı? Yoksa ilelebet kamu desteğiyle piyasada kalmasına mı çalışılmalı? Konu gerçekten önemli. Yaz başlarında IMF'nin bir yayını çıktı: "Gözetim müdahalesinden sonra ne olur? Banka kapatmayı dikkate alma."
Bankaların mali yapıları şirketlerden farklı. Şirketlerin sattıkları mallar normal koşullarda kendi varlıklarıdır. Bankaların ise kredi verdikleri paranın büyük kısmı borçtur; mevduat. Banka alacaklarını tahsil edemeyince, borçlarını da ödeyemez. Dolayısıyla bir şirket battığında başka şirketleri batırma olasılığı düşüktür ama, banka battığında sisteme büyük zarar verir. Zincirleme batıklar oluşur.
Bankalar zayıf hale düşünce, hemen mi kapanmalı, yoksa her şeye rağmen bir süre devletin elinde tedavi görmeli mi? Karar biraz çetrefil. Banka batınca sistemik sorunlar yaratıyor. Güven dağılıyor, mevduat çekilişleri yoğunlaşıyor. Bankalarda çalışan yüzlerce, hatta binlerce insan işsiz kalıyor. Üstelik bu bankaların sermayeleri halka açılmışsa, bir de yatırımcı zarar ediyor. Herhalde en doğrusu, önce tedavinin denenmesi.
Ancak, IMF raporunun yazarları Andrews ve Josefsson bu kararı bankanın bu duruma gelme nedenine bağlıyorlar. Bu, yanlış bankacılık uygulamaları gibi mikro bir neden veya 1970'lerde olduğu gibi bir makro - ekonomik şok olabiliyor, ya da kamu mülkiyetinden kaynaklanan yapısal bir piyasa bozukluğu. Araştırmacılara göre sadece makro - ekonomik şok durumlarında, banka sıkıntıya girerse elden gelen yapılmalı. Kısacası, sistemik risklerde diğer bankalar da zarar görmesin diye önlem alınabilir. Bu likidite desteği olabilir, sınırsız mevduat garantisi veya sorunlu bankanın sistem dışına alınması olabilir. Dikkat edilirse, bizde üçü birden var.
Banka kapatmak kolay. 1997'de Endonezya'da 16 küçük banka kapatılınca, mevduata tam bir garanti sağlanmamıştı. Ancak zamanla, diğer bankalar da sıkıntıya girince 1999 yılında yeni bir banka kapatma furyası (38 banka) daha yaşandı. Bu nedenle, araştırmacılara göre, en etkin müdahale zamanı sorunun ilk aşamaları.
Güçsüz olanı kapatmak zor. Ama yaşatmak daha zor. En iyisi sistemdeki bankaların güçlü olmasını sağlamak. Ama en kötüsü ise, bir türlü düzelmeyecek olan bankaları yaşatmak. Çünkü bu tam bir kaynak israfı. Kapatın en iyisi.