Dün International Herald Tribune gazetesinde ABD’nin Irak’a karşı savaş kararının yürürlüğe konulmakta olduğu yazıyordu. Hatta habere göre, pazar günü Kuveyt’te ABD birlikleri gerçek mermilerle savaş tatbikatı bile yapmıştı. Yine, bölgede 50.000 Amerikalı askerin bulunduğu, ancak birkaç hafta içinde bu rakamın ikiye katlanacağı da haberde yer alıyordu.
Malum; ABD Irak’la savaşta Türkiye’nin tam olarak desteğini istiyor. Hem de doğrudan, işin içinde olarak. Bunu da istemesinde birçok neden var. Öncelikle Türkiye Müslüman bir ülke. Aynı zamanda güçlü bir ordusu var. Ve nihayet stratejik bakımdan çok kritik bir yerde. Bununla beraber, Türkiye sınırlı bir hava desteğinden öteye gitmek istemiyor. Ancak müdahalenin biçim ve dozu konusunda yetkili olmak, böylece daha sonraki gelişmelerde etkili olmak istiyor. Fakat bunun mümkün olma olasılığı hayli düşük.
Dün Washington Post’ta yer alan diğer bir habere göre ise, Basra Körfezi üstünde keşif uçuşu yapan ABD uçaklarının "resmen ilan edilmemiş bir savaşı" Güney Irak’ta başlattığını yazıyordu. Çünkü bazı uçakların attıkları bombalar geride ölü ve yaralı bırakmaya başlamıştı bile. Iraklılar, ABD ve İngiliz güçlerinin 1.141 kez hava sahalarına girdiğini ve 470 kez bomba savunmasıyla buna karşılık verildiğini iddia ediyorlarmış. Haberi okurken bizi en çok etkileyen, kucağında 18 aylık bebeğiyle, 25 yaşındaki Mesa Ali’nin 1 Aralık bombardımanında kırık camlı evinin önünde, "petrolü istiyorlar, sonra da bizi köle yapacaklar" diye isyan etmesiydi.
Gerçekten de Irak dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip. Suudi Arabistan yüzde 24 ile dünyanın en büyük rezervine sahip olsa da, Irak’taki petrol rezervi dünya rezervlerinin yüzde 10’unu aşıyor. Oysa Suudi Arabistan dünya petrol üretiminin yüzde 12’sini, Irak ise yüzde 4’ünü yapabiliyor. İkisi de mağdur sanılmasın; Suudi Arabistan’ın daha az petrol üretmesinin nedeni miktarı kısarak fiyatın aşırı düşmesine engel olmak.
Irak’ın durumu ise farklı. Irak’ın petrol satışlarına ambargolar konulmuş. Yani hayli sıkıntıda olan bir ülke. Varlık içinde yokluk çekiyor. Irak şu anda 18 milyar dolara yakın petrol ihracatından para kazanırken, rezervlerine eş - oranlı bir ihracat düzeyine ulaşsa bu geliri ikiye, hatta üçe katlayabilir. Böylece Irak’ın Türkiye ile yapacağı dış ticaret de artabilir. Yukarıdaki tabloda Irak’ın birçok ülke gibi rezervlerinin küçük bir oranı kadar üretim yaptığı gözlenmekte. Ancak petrol ihracatının rezervlere oranı ise büsbütün az. İhracat - rezerv oranı bu denli düşük bir tek Kuveyt var.
Irak savaşıyla Türkiye’nin ne kaybedeceği çok yazıldı. Ancak Irak’ta istikrarlı bir rejim sağlanabilirse, Türkiye elbette bundan kazançlı çıkabilir. Şu anda çok sınırlı olan dış ticaret ancak sınırda gerçekleşiyor. Bu da hem konulan ambargodan, hem de Irak’ın doğru dürüst geliri olmamasından kaynaklanıyor. Ambargonun kalkmasıyla rakam artabilir. Artmalı da!
Eğer savaş başlar (1) ve eğer kısa sürerse (2), ve eğer kurulan yeni rejim Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olursa, Türkiye bundan yararlanabilir. Ancak unutmayalım; üç "eğer" bir araya gelirse!