Ekonomik krizin ilk darbesi finans sektörü üzerinde oluyor. Bu sektördeki hasar çabuk onarılırsa ufak bir kriz atlatılabiliyor. Ancak onarım gecikirse krizin hasarı büyüyor ve reel sektöre yansıyor.
Önceleri reel sektör sabırlı oluyor. Stok eriterek işi atlatmaya çalışıyor. Ancak zamanla sermaye erozyona uğrarsa, işveren maliyetleri aşağıya çekmeye çabalıyor. İlk çare, ücretlerin dondurulması. Bu fayda etmezse, doğrudan ücret azaltmaları gündeme geliyor. Nihayet, bu fayda etmezse işten çıkarmalar kaçınılmaz oluyor. İşten çıkarılanların bir kısmı zaten var olan verimsizlikten kaynaklansa da, geri kalanı krizin talep üzerinde yarattığı baskıdan oluşuyor. Sonunda krizin baskısı sürerse işyeri kapanıyor.
2001 krizinde bu sürecin bir benzerini yaşadık. Hizmet, özellikle bankacılık sektörü darmadağın oldu. Ücretler düştü, işyerleri kapandı, işsizlik arttı. Ancak ne kadar arttığını tam olarak bilemiyoruz.
Çünkü Türkiye’de işsizliğin rakamsal boyutu ne yazık ki, tam olarak bilinemiyor. Bizde işsizlik rakamları kayıtla değil, tahminle üretiliyor. Gelişmiş ülkelerde işsizlik sigortası olduğu için, işsiz kalan hemen bildirimde bulunuyor. Böylece de hesaplanabiliyor. Oysa bizde işsizlik sigortası çok yeni. Üstelik çalışanların büyük kısmı tarımda ve orada da gizli işsizlik var.
Buna rağmen resmi veriler son krizde 650 bin kişinin işsiz kaldığını gösteriyor. Yani, işsizler yüzde 42’ye yakın artış göstererek, 2 milyon 200 bini aşıyor. Tarım dışında işsizlik elbette daha yaygın, yüzde 3’ten fazla artarak yüzde 14’e yaklaşıyor. Kentlerde yaşayan her 3 eğitimli gençten biri işsiz durumda. Oysa kriz öncesi bu dört gençten biriymiş.
Rakamlar gerçekten endişe veriyor. Üstelik bu veriler sorunun gerçek boyutunun sadece bir kısmını gösteriyor. İspanya’da bile işsizlik oranın yüzde 20’lerde olduğunu hatırlarsak, ülkemizde işsizliğin gerçek boyutunu tahmin edebiliriz. Belki de 4 milyon!
Açıkçası, bu seçimlerin asıl gündemi işsizlik olmalıydı. Kriz sonrası en çok müstarip olduğumuz sorun bu değil mi? Nitekim anketler de halkın bu güdüyle oy verdiğini gösteriyor. Ancak partilerin çoğu işsizliği gündeme almıyor, suni ve geçici gündemlerin peşine takılıyor.
Çoğu ülkede işsizlik sosyal demokratların ana odağıdır. Nitekim işsizlik en sancılı toplumsal sorundur. Sendikasızlık, hatta sigortasızlık refahın düşmesine neden olsa da işsizlik refahın tümünün yitirilmesine neden olur.
Sosyal demokrat CHP de işsizliği azaltmayı gündemine almış görünüyor. Hele hele bu rakamla somutlaştırması çok akıllıca. Bunu CHP’ye kim anımsatmışsa onu yürekten kutlamak gerekiyor!
CHP’nin 1999 seçim bildirgesinde de işsizlik yer alıyordu. Ama arka sayfalara saklanmıştı. Şimdi ise ön plana çıkmış durumda. Gerçi rakamla ilgili eleştiriler olsa da, ekonomik daralma 1 milyon kişiyi işsiz bırakıyorsa, ekonomik büyüme de bunun belli bir oranına iş sağlayacak demektir.
Seçimler yaklaşıyor. Seçmen artık izlemede. Kim ona ekmek vaat ederse, oyunu ona verecek. Kim daha fazla cefa vaat ederse de oyunu ondan sakınacak. Çünkü yeterince cefa çekti.
*15 - 24 yaş grubu içinde, lise ve daha yüksek eğitimli olanlar.
Kaynak: DİE