Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İki günlük Karadeniz gezisinden dönerken, Trabzon semalarında Türk halkının içinde bulunduğu durum ve ekonomik programla ilgili izlenimleri değerlendirdik. Türk ekonomisi son on yıldır istikrarlı biçimde büyüyemiyor. Tüketime dayalı ve gelir dağılımının bozulmasıyla sağlanan düzensiz büyümeler kalıcı olamıyor. Son yıllarda gelir dağılımındaki kronik bozukluk ülke ekonomisinin adeta temel özelliği haline geliyor. Ancak 1990'lı yıllarda sıcak paraya ve borçlanmaya dayanarak gelişen ekonomik refahın şimdi adeta sancılı biçimde diyetinin ödettirildiğini gözlüyoruz. Eskiye dönüş elbette aranamaz. Sancısız çıkışlar da olamaz. Ancak kuşku yok ki, sancıyı da, acıyı da en çok dar gelirli çekiyor.
Ekonomik krizler genellikle kendini mali kesimde gösterir. Yani öncelikle bankalar sıkıntıya girer. Bu, daha sonra reel sektöre yansır. Çünkü faizde ve diğer mali parametrelerdeki (örneğin döviz kuru) bozulma reel sektörü etkiler. Mali sektörde toparlanma ne denli çabuk olursa, reel sektör de o denli çabuk toparlanır. Reel sektördeki olumsuz etkiler de üretim daralması ve işsizlik olarak kendini gösterir. Daha sonra toplumsal rahatsızlıklar artar ve en sonunda da siyasette bazı değişiklikler olur. Olmaması için zorlamalar ise toplumsal patlamalara neden olur.

Gelir dağılımının düzelmesi gereği
Krizlerin en önemli tarafı gelir dağılımında ciddi bozulmalar yaratmasıdır. Gelir dağılımında olumlu düzenlemeler sağlanmadan kriz atlatılamaz. Bu, doğrudan, ya da dolaylı yöntemlerle sağlanabilir. Doğrudan yöntem; krizde zenginleşenin bir biçimde vergilendirilmesidir. Büyük cesaret ister. Çoğu varsıl kesimlere dayanan siyasetçiler buna girişemez. Dolaylı yöntem ise, zamanla ekonomiyi canlandırarak en yoksul kesimin üzerindeki yükünü azaltır. Tabii her ikisi birlikte de uygulanabilir. Ve en doğrusu olur.
2000 yılındaki program doğru dürüst uygulanmadığı için yılın son çeyreğinde soğuma, yani yavaşlama eğilimi görülmüştü. Daha sonra ekonominin döşü patladı ve iki kriz gerçekleşti. Şu anda mali kesimin istikrara kavuşması aşamasındayız. Yani reel faizlerin düşmesi bekleniyor. Bunun için de döviz kurunun kısa vadede istikrara kavuşması gerekiyor.

Reel sektöre kaynak verilemez
Bu arada ekonomi yönetimi reel sektörü rahatlatmak için mali kesimle eşgüdümü sağlayan seri toplantılar düzenliyor. Reel sektör temsilcileri ise devletten mali destek istiyor. Oysa devletin böyle bir olanağı yok. Doğrusu, geçen yıl bütçe politikasında harcamaları yeterince kısmayan ve faizlerin çok hızlı düşmesine neden olan hükümetin, belki de bu kez aksine çok daralmacı bir eğilim taşıması. Kaldı ki, IMF'nin koyduğu bütçe fazlalığı hedefi aşılıyor. Bu konuda Keynezyen biçimde ekonomik canlanmanın özendirilmesi çabaları yararlı olabileceği savları var. Unutmayalım ki, bütçe fazlalığı elde etmek için öncelikle büyümenin sağlanması gerekiyor.
Özetle, mali kesimde istikrar henüz sağlanmış olmasa da, uygulanan programdan başka bir seçenek henüz önerilmiş değil. Dolayısıyla program hakkında ekonomi yönetiminin toplumu aydınlatması gerekiyor. Nihayet gelir dağılımı konusuna cesaretle eğilmek gerekiyor... Krizden çıkış siyaseti evirecektir. Siyasette değişimi engellemek için inceden inceye kişileri yıpratma stratejileri ise elbette sonuçsuz kalmayacaktır. Yozlaşmış siyasetleri sürdürme doğrultusundaki bu zorlamalar olsa olsa sosyal patlama olasılığını artıracaktır.