Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Genç yaşlardayken çoğu arkadaşım yabancı sermayeye karşıydı. Bense onlara katılmazdım. Öteden beri yabancı sermayenin ithalata tercih edilmesini savunurdum. Malın tamamının fiyatını ödeyeceğine, ülkemde üretir, istihdam ve hammaddeyi ülkemden sağlarım, diye düşünürdüm. Hala aynı çizgideyim. Bu yaklaşımın daha sosyal adaletçi olduğu kanısındayım.
Kaldı ki, zaten yabancı sermaye ülkemize gelmiyor. Dolayısıyla karşı olanların da dövüneceği bir şey bulunmuyor. Ülkemize yatırım daha çok sıcak para biçiminde geliyor, yani kısa günün karına bakıyor. Demek ki, yabancılar için uzun süreli yatırım yapmak için ülkemiz hala riskli. Bunun da elbette gerek ekonomik, gerekse politik nedenleri bulunuyor.
Geçtiğimiz yıllarda ülkemize gelen yabancı sermaye ortalama olarak net (yani çıkan hariç) 1 milyar doları bulmuyordu. Geçen yıl bu bir miktar arttı ve 3 milyar doları buldu. Hatta 12 aylık brüt giriş 3.5 milyar dolara dayandı. Ama 500 milyon dolardan fazla yurtdışına yatırım yapıldı ve geçen yıl oldukça istisnai olarak GSM operatörünün lisans ödemesi için 1.5 milyar dolar ödeme yapıldı. Kısacası, geçen yıl net olarak giren para yine önceki düzeyine göre 500 milyon dolarlık bir artış gösterdi.
1991 yılında toplam 155 milyar dolar olan ülkelerarası doğrudan yabancı sermayenin 10 yılda neredeyse 6 kat arttığını (865 milyar doları aşıyor) düşünürsek, Türkiye'nin ne denli geri kaldığını anlarız. Şu anda dünyadaki toplam yabancı sermayenin binde 1 - 2'sini çekebiliyoruz. Oysa, unutmayalım milli gelirimiz dünyadaki en büyükler (17'nci) içinde. Gelişmekte olan diğer ülkelere her yıl 240 milyar dolara yakın para akıyor. Türkiye ise cazibe merkezi olamıyor.



Yukarıdaki tabloya baktığınızda o beğenmediğiniz Arjantin'in 24 milyar dolara yakın yatırım çektiğini, küçücük Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nin bizi katladığını görüyoruz. Meksika Türkiye'nin en az 10 katı kadar yatırım çekiyor. Ama yine de Yunanistan'la teselli bulabiliriz. Onların da durumu parlak değil.
Elimde IMF tarafından Kasım 2001'de çıkarılmış bir çalışma bulunuyor. Ewe - Ghee Lim hazırlamış. (Yabancı Sermayenin Belirleyicileri ve Büyüme ile ilişkisi literatür özeti) Çalışma son derece ilginç. Portekiz, İspanya, Meksika, Arjantin ve Brezilya gibi ülkelere bakarak bölgesel entegrasyona giden ülkelerin müthiş bir büyüme trendi değişimi (en az 2 kat) yakaladığını gösteriyor. Çalışma pazar büyüklüğü, altyapının düzeyi, siyasal ve ekonomik istikrar ile serbest ticaret bölgelerinin varlığı gibi öğelerin doğrudan yabancı sermayeyi olumlu etkilediğini gösteriyor. Ancak mali destekler, ucuz maliyet, iş ve yatırım iklimindeki olumluluk veya dışa açıklık gibi öteden beri bol savunulan konuların her zaman önemli olmadığını savunuyor.
Eksikliklerimizi saptamalı ve gidermeliyiz. Mesela:
* Siyasal istikrarın olmaması: Siyasete ve siyasetçiye güvensizlik,
* Ekonomik istikrarın olmayışı: Enflasyonun yüksekliği,
* Hukuka güvensizlik: Yolsuzluklar ve bezdiren bürokrasi,
* Maliyetlerin yüksekliği (örneğin, faizler, vergi ve sigorta nedeniyle işçilik ve enerji) gibi konularda önlem almamız gerekiyor. Tabii daha hızlı kalkınmak istiyorsak ve sosyal adalet önemliyse.
Güçlü ekonomiye geçiş programı yabancı sermayeye çok önem vereceğini belirtmişti. Hatırlatıyoruz.