Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


1970’li yılların ikinci yarısında İngiltere’de öğrenciydik. Üniversitemizde sosyoloji doktorası yapan birkaç Türk vardı. Ve ne şanstır ki; ünlü toplum bilimci Niyazi Berkes emekliliğini Canterbury’ye yarım saat mesafedeki Margate kasabasında geçiriyordu. Birkaç haftada bir Hoca’yı ziyarete gidiyorduk. Hoca’nın İskoç eşi bize kucak açıyor, böylelikle Hoca da yaşlılığında memleket hasreti çekmiyor, bol bol Türkçe konuşabiliyordu.
Sohbetlerin büyük kısmı İslam üzerineydi. Toprağı bol olsun Hoca özellikle bizi çok severdi. Gerçi onun dinle ilgili çoğu fikrine katılmazdık. Ne de olsa Küçükömer - Tahir - Güneş eksenindeki tezler genlerimize yerleşmişti. Üstelik bir de geleneklerine bağlı bir ailede büyümüştük.
Ancak Hoca’nın bir hikayesi vardı ki, hiç unutmam. Niyazi Hoca eski adam olduğundan kuvvetli Arapçası vardı. Bir gün bir Arap arkadaşı evine ziyarete gelmiş. Hoca konuğunu salona almış, başlamışlar koyu sohbete. Sesler zamanla yükselmiş. Bir ara ikramda bulunmak için salonun kapısını aralamış, tam içeri seslenecek ki, bir de ne görsün? Rahmetli annesi açmış ellerini havaya gözleri dolu dolu amin deyip duruyor. ‘Anne ne yapıyorsun’ deyince de annesi ‘Kuran okununca amin demeden yapamadım evladım’ demiş.
İşte halktaki İslamın durumu. Mümin amin deyip duruyor, ama neye amin dediğini bilmiyor. Böyle İslam olur mu?
Namazın bitiminde Ka’de kısmı vardır. Halk arasında buna ettehüyatüye oturmak da denir. Burada kısa (Mekke’de inen) sureler okunur. Leheb suresi de bunlardan biridir. Surenin meali aynen şöyledir: "Ebu Leheb’in elleri kurusun; kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Alevli ateşe yaslanacaktır. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır."
Bu surenin inme gerekçesi, Leheb’in yaptıkları bilinmezse, meal tuhaf gelebilir. Kuşkusuz din anlamak ve kavramak içindir. Hele hele İslam. Öte yandan, en çok okunan dualar olan Fatiha ve İhlas surelerinin içerik ve anlam güzelliği de Arapça bilinmiyorsa hiç anlaşılmayacaktır. Arapça bilenler, elbette Kuran’ın aslı dili olan Arapça ibadet etmeli. Çünkü tercüme sırasında anlam kayıpları olabilir. Ancak hiç Arapça bilmeyenler mutlaka kendi anadillerinde ibadet etmelidir. Aksi taktirde İslamda anlaşılması ve bilinmesi gereken sonsuz gerçek kavranamaz. Kaldı ki, tam anlamını verememek, anlamsız ibadetten daha iyidir.
Bugün İslamın en büyük sıkıntısı Kuran’ın içeriği ve anlamından çok, ibadet biçimlerinin tartışılmasıdır. Arapça bilmeyen Müslümanlara ısrarla Arapça ibadetin zorlanması Arapçılıktan başka bir şey değildir. Bu aksine İslamın ruhunu göz ardı etmektedir. Yani barışı, hoşgörüyü, tevazuu ve sevgiyi.
Elbette ezanın Arapça okunması biraz farklıdır. Nihayetinde evrensellik gereğiyle dünyanın her yerinde namaza çağrı aynı dilde yapılabilir. Ancak Prof. Yaşar Nuri Öztürk doğru çizgidedir. İslam anlamak içindir. Arapça bilinmiyorsa (ki halkımızın çoğu bilmiyor) mutlaka, tercümesiyle olsun, anlamına ulaşılmalıdır. İbadet ezbere değil, anlayarak, duyarak yapılmalıdır.