Nihayet beklenen oldu. ABD Hazine Bakanı Snow ile Türkiye'nin Devlet Bakanı Babacan bir anlaşma imzaladılar. Böylece Türkiye, ABD'nin izlediği Irak politikasına uyduğu sürece, belli taksitlerle kredi kullanabilecek. Tabii ki, anlaşmada kullanılan terim "uzlaşma". Ama malum; parayı veren düdüğü çalar. Dolayısıyla olacak olan uzlaşma değil, uyum.
Gerçi anlaşma mali piyasaları çok sevindirdi. Çünkü ucuz ve uzun vadeli bu kredi imkanıyla borç sorununda ferahlama sağlanıyor. Ama unutmayalım, mali piyasalar miyoptur. Öteyi görmezler. Birinci tezkere ile Meclis'te Irak'ta ABD ile birlikte savaşma kararı alınamayınca piyasalar çökmüştü! Düşünün bir daha, savaşamayınca piyasalar çöküyor!
Ver krediyi, bağla ülkeyi
ABD bu anlaşmanın Irak'a asker göndermeyi gerektirmediğini açıkladı. Anlaşılan bu konuda bir duyarlılık var. Belki de Türk tarafı özellikle böyle bir açıklama istedi. Fakat ABD anlaşma açık; işbirliği şart! Bu da asker göndermeden öte bir yaptırım. Hatta öylesine sıkıya bağlanmış ki, her taksit öncesinde Pentagon, ABD Hazinesi ve Dışişleri Bakanlığı yakın izlemede bulunacakmış. Yani Türkiye tam anlamıyla ABD'nin yedeğine alınmış. Ver krediyi, bağla ülkeyi.
Demek ki, ABD'nin isteği ve verdiği kredi üzerine Irak'a asker gönderiyoruz. 80 yıllık Cumhuriyet tarihinde bu ilk oluyor. Atatürk'ün Türkiye'sine bu yakışmıyor. Bu anlayışa göre zamanla başarı gösterirsek, ABD sık sık bizden talepte bulunur, daha yüksek paralar bile elde ederiz!
İşin daha acıklı yanı, Türkiye'nin şu anda bir Irak politikası yok. Tek çabamız "Irak bölünmesin" diye çabalama. Oysa bu politika çoktan iflas etti. Irak fiilen bölündü bile. Kaldı ki, Kuzey Irak'ta bir devletin kurulmasıyla ülkemiz bölünecekse, ulusal birliğimiz zaten kurulamamış demektir.
Şimdi, bari PKK / KADEK örgütünün Kuzey Irak'ta barınması engellensin düşüncesiyle, Türkiye şimdi Irak'a girmeye ve ABD üzerinde rol sahibi olmaya çalışıyorsa, Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olabilir. PKK ortadan kalkarsa, Türkiye de iç huzura kavuşabilir. Oysa PKK'nın İran'a yerleşme olasılığı değerlendirilmiyor. Üstelik ABD'nin veya Kuzey Irak'taki Kürtlerin PKK'nın temizlenmesine gerçekten yardımcı olacağına da inanmak çok zor.
İstenmeyen yere gitmek
Irak'ta neredeyse herkes Türk askerine karşı. Araplar gelme diyor. Kürtler tepki gösteriyor. Türkmenlerin de pek memnun olduğu söylenemez. Şiisi, Sünnisi hep aynı. Tek bir Müslüman ülke Irak'a asker göndermezken, biz gönderiyoruz. Çünkü para alıyoruz! Dışişleri Bakanı Gül ise tam bir gaflet içinde. İran da, İsrail de orada diyor. Oysa, İsrail demek, ABD demek. Onu saymak gereksiz. İran'ın ise eli mahkum. Irak'ta ABD egemen olursa, sıra İran'a geleceğinden iç karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
Irak'a asker göndererek PKK'yı tasfiye etme arayışı bu nedenle yanlış. Doğrudan çıkarlar olmadığı veya bulunmadığı sürece Irak'a asker gönderilmemeli. En azından uluslararası uzlaşma aranmalı. Dış politika, bu denli bölünme fobisi ile hareket edersek, yanlış yapmayı sürdürürüz. Üstelik PKK bölgeden arındırılsa bile, Irak karışık ve Türk askeri sıkıntıya düşer. Bugünleri bile arar hale geliriz. Kısacası, evdeki bulgurdan da oluruz.
Para karşılığında dış politikada bağımlı olma ise en üzücüsü. Türkiye bu hale düşmemeliydi!