Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Türkiye'de sigorta sektörü gelişmekte olan ülkelere göre bile çok zayıf. Dünkü yazımızda bunu rakamlarla dile getirdik. Ancak bu zafiyetin nedenlerini tartışmazsak sektörde düzelme de sağlanamaz.
Öncelikle Türkiye'de sigorta sektörünün karlılığı çok düşük. Sektörde çok sayıda şirket var ve aşırı rekabet karları azaltıyor. Sermaye yetersizliğinin nedeni işte bu karsızlık. Sermayeler yetersiz olunca reassürans, yani riski ve geliri paylaşma gereği doğuyor. Böylece, yumurta- tavuk misali karsızlık sürdürülmüş oluyor. Bundan kurtulmanın yolu sektörde yoğunlaşmanın artması. Karlar ancak böyle yükselebilir riske karşı verilen sigortanın da gücü artar.

Bize bir şey olmaz!
İkincisi; ülkemizde hala sigorta bilinci çok düşük. Malum "bize bir şey olmaz" inancı sürüyor. Oysa bu cahil cesaretinden başka bir şey değil. Birçok sürücü kendini "en iyi şoför" görüyor, kaskodan kaçınıyor. Deprem sigortasına da gerek yok. Ne de olsa kimse çürük bina almaz! Ancak bu kafa ile de ülkenin kalkınmayacağı aşikar!
Bir başka örnek tarımsal sigortalar. Zaman zaman yağışın az olması nedeniyle çiftçi zarara uğradığında buna karşı sigortalanmak mümkün. Ama ülkemizde bu hem külfetli, hem de pahalı görülüyor. Kaçınılıyor.
Hepsinden önemlisi hasar durumunda karşılaşılan muamele. Hasarların ödenmesindeki karşılaşılan zorluklar vatandaşı yıldırıyor. Ve sigortadan büsbütün cayılıyor.
Sigortacılık kesiminde bugünlerde yaşanan en büyük tartışma denetim ve gözetim sorunu. Bu konuda çok - başlılık gözleniyor. Sektör bağımsız ve ayrı bir kurul isterken, Ankara'da yöneticilerin önemli bir kısmı bu görüşü paylaşmıyor. Onlara göre mevcut düzendeki kurumlardan birinin sigortacılığa bakması en akla yakını.
Sektörün bir kısmı sigortacılığın BDDK'ya bağlanmasını isterken, diğer bir kısmı da SPK'ya bağlanmasını istiyor. BDDK'ya bağlanmasını isteyenler, bu kesimin finans kesimine ait olduğu varsayımıyla bankalarla beraber değerlendirilmelerini istiyor. Mesela BDDK bu görüşte. Kaldı ki iki kesimin sermayedarları da genellikle aynı.
Öte yandan sigortacılığın SPK'ya bağlanmasını arzu edenler var. Başta SPK. Sağlık, özellikle emeklilik, gibi sigortalar aslında fon yönetiminden ibaret olduğundan bu görüş kendi içinde mantıklı görünüyor. Oysa bu takdirde de sektör bölünmüş olacak.

Denetimde kargaşa
Şu anda denetim ve gözetim işlevleri Hazine tarafından yapılıyor. Ancak bu görev son derece yetersiz biçimde gerçekleşiyor. Bir sürü yamuk yumuk işler, yanlış, eksik sigortalar yapılıyor. Yetersiz sermaye, ya da kapasiteyle yapılan işler de sektörün güvenirliğini sarsıyor.
Riskin nasıl, hangi biçimde ve hangi kapsamda üstlenildiği çok sıkı biçimde gözetlenmesi ve denetlenmesi gereken bir konu. Bu konuda böylesi bir kargaşanın bulunması da, sigorta sektörünün hala yeterince önemli görülmediğinin en önemli belirtisi. Ayrıca, özgün bir kurumu istemeyenler, aslında sektörün diğerlerinden daha önemli olmadığını düşünüyorlar. Ki bu çok yanlış.
İlk beş sigorta şirketinden ikisinin yabancı ortağı olduğu ve benzer ülkelerde sektör payının (milli gelir içinde pay olarak) Türkiye'ye oranla 2 kat daha büyük olduğu düşünülürse, bu konuda daha çok şey yapılabileceği de görülür.