Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kendi kendimize söz vermiştik. Artık piyasalara ve ekonomik konulara dönecektik. Ama Meral Tamer köşesinde solu bu denli tartışınca, solun dayanılmaz cazibesinden sıyrılamadık.
Önce sol kavramını tekrardan açıklığa kavuşturalım: Sol, en basit deyimle, refahın adilce dağıtılmasıdır. Ancak burada kritik kavram "eşitlik" değil, "adalettir". Çünkü eşitlik her zaman adil olmayabilir. Çok çalışanla, çalışmayan aynı ücreti alırsa, eşitlik sağlanır, ama adalet sağlanmaz. Çalışan, verimli olan karşılığını da almalıdır.
İkinci konu refahın ne olduğudur. Refah malvarlığı değildir. Çevremizde bazen görürüz, adamda mal mülk çoktur, ama para etmez. Refahı sağlayan gelirdir. Bu nedenle gelirde adalet, mülkiyette adaletten önemlidir. Sol siyasetler de, gelir dağılımındaki bozukluktan beslenir.
Solun oy kaybetmesi ise ancak ülkede sosyal adalet arayışı, şu veya bu nedenle, arka plana düşerse oluşur. Yahut da iktidara gelip beceriksiz işler yaparlarsa! Ancak hem muhalefette olup, hem de ülkede gelir dağılımı giderek bozulduğunda oy kaybeden sol parti pek olmaz. Bugünkü CHP hariç!
Solculuk taslamakla solcu olmak da aynı şeylerdir. CHP Ortanın Solu fikrine kavuştuktan sonra kent varoşlarında oylarını ciddi ölçüde artırmıştı. Yani geniş halk kesimleri CHP’yi umut olarak görmeye başlamıştı. "Umudumuz Ecevit" sloganı, hem CHP’nin yeni imajını gösteriyordu, hem de yoksul kesimlerin kurtuluş arayışını.
1970’li yıllara kadar CHP belirgin bir sol iddia içinde değildi. Dolayısıyla, İdris Küçükömer’in CHP’yi yeterince solcu bulmaması bir çelişkiyi ifade etmiyordu. Ancak CHP’nin geniş halk kesimlerinden kopukluğu da ortadaydı. Demokrat Parti ise, aksine, geniş halk yığınları tarafından umut olarak görülüyor ve sırtını devlete dayayan seçkinlere karşı bir başkaldırıyı ifade ediyordu. DP, CHP’nin içinden çıktı ama bu tepkiden beslenerek, iktidara geldi.
1970’li yıllarda CHP kent varoşlarında oylarını artırmakla birlikte, kırsal kesimde sınırlı bir başarı elde etmişti. Kent varoşlarında elde ettiği tüm kazanımlar ise çeşitli nedenlerle 1990’lı yıllarda yitirildi. Bu da CHP’nin sosyolojik olarak sol kökenden koptuğunu gösterdi. CHP ideolojik olarak solculuk taslasa bile (ki artık onu da taslamıyor), yoksul kesimler artık onu umut olarak görmüyorlar.
Öte yandan, Tamer’in köşesinde AKP’nin solcu olup olmadığı tartışılıyor. AKP elbette solcu bir parti sayılamaz. Geniş halk kesimleri ve yoksullar AKP’yi kendilerine yakın bir çıkış olarak algılasalar bile. Çünkü her şeye rağmen, AKP, gelir dağılımında adaleti aramayı siyasetinin temel ekseni olarak algılamıyor.
Bununla beraber, AKP lideri Erdoğan’ın Ramazan’ın ilk günü yoksul bir evde orucunu açması, vicdanlarında adaletsizlik sızını taşıyan solcuların yarasını deşiyor. Çünkü uzun süredir sosyal demokrat partilerin yöneticileri işadamlarının köşklerinde solu ve kendilerini sevdirmeye çalışıyor. Yani yanlış yerlerde dolaşılıyor. Sandık sonuçlarına yansıyan da bu!
Sonuç; yoksuldan, engelliden ve gençlerden oy almayan sol siyaset olmaz. Olamaz. Olsa olsa "solculuk taslamak" olur.