Türkçe’de bir deyim vardır: "Düşmez kalkmaz bir Allah" diye. Türkçe anlamayanlar için Latince de söylenebilir. Latince "Solus" "yalnızca", "Deus" Tanrı, "düşmez" anlamında da "non cadere" denebilir. Özetle, Allah dışında her şey düşebilir. Döviz kuru da dahil!
Aylardır, esnek kur sistemlerinde para sıkı kontrol edildiğinde, döviz kurunun uzun dönemde eski düzeyine döneceğini yazıyoruz. Döviz kuru 1.500.000 TL’den aşağıya inmeye başlayınca uygulamalı öğrenim oldu. Ancak her çıkışın bıraktığı bir iz olur, ve dönülen denge ilk nokta olmayabilir. Yani kur yeniden 1.200.000 TL’ye kadar düşmeyebilir.
Pekiyi kur neden çıkıyor, ve nasıl hızla inebiliyor? Bunu anlayabilmek için ülkemizde döviz borç - alacak dengesini bilmek gerekiyor. 2000 yılında uygulanan program döviz borçlularını artırdı. Çünkü belli bir vade için kestirilen mal fiyatının işlemi daha fazla olur. Döviz kurunun öngörülebilirliği böyle bir handikap taşır. Yani daha rahat borç alınıp verilebilir.
"Sığ piyasa" lafı bir yutturmaca mı?
Döviz kuru küçük alımlarla yükseliyor mu? Satanın az olduğu doğru. Ancak şimdiye dek alanın az olduğu pek doğru değil. Tahminlerimize göre bankacılık kesiminin kriz öncesi 18 - 19 milyar dolarlık bir konsolide döviz açık pozisyonu (net döviz borcu) vardı. Şubat krizinde bunun 3 - 4 milyar doları kapatıldı, indi 15 milyar dolara... Devalüasyonun hemen sonrasında özellikle mart ve nisan aylarında çeşitli yöntemlerle 3 - 4 milyar dolar daha kapatıldı, indi 12 milyar dolara... Bu arada kur hızlandığında iç borç takası ısrarı arttı. Hazine buna ayak sürüyerek düşük kurdan takasa girmemeye özen gösterdi. Haziran ayında yapılan takasla bankaların açık pozisyonları da 7 milyar dolara kadar düştü. Bunu taşırlar mı diye düşünürken, anladık ki onu da kapatmaya niyetliler. Son iki ayda 3 milyar dolarlık daha pozisyonun kapandığını sanıyoruz. Artık bankaların toplam açık pozisyonu 3 - 4 milyar doları geçmez. Tabii bunlar tahminden ibaret. Resmi rakamlar BDDK’da.
Yerli bankaların talebiyle döviz kuru yükselirken, yabancı bankalar TL borçlanıp döviz aldılar. Hayli para da kazandılar. Tabii yerliler müthiş tepki gösterdi. Merkez Bankası’nın müdahalesini istediler. Aslında talepleri ucuz dövizdi. Döviz almayacak olsalar kurdan şikayetçi olurlar mıydı? Ortada bir spekülasyon vardı, fakat finans piyasalarında spekülasyon meşru değil miydi? Kaldı ki bazı bankaların grup şirketleri de döviz açık pozisyonlarını kapatmaya çalışıyordu. Vadesi gelen sendikasyonlar ödeniyor, yeni borçlanmalar ise azalarak gerçekleşiyordu. Son ödemeler dengesi verilerine göre devalüasyondan bu yana yurtdışına net olarak 8.1 milyar dolarlık kısa, 6.8 milyar dolarlık da uzun vadeli borç ödemesi yapılmış. Ve ancak 5 milyar dolar borç elde edilmiş. Bu veriler yukarıda verdiğimiz rakamları doğruluyor. Aslında talep edilen döviz çok daha fazla. Çünkü buna ek olarak yurttaşların ve şirketlerin talebi var. Bu nedenle temmuza dek IMF’den gelen 6.5 milyar dolarlık para olmasa, belki dolar 2 milyon lirayı çoktan aşardı.
İki iyi haber
Şubattaki 3.6 milyar dolarlık çıkıştan sonra mayısa dek portföy yatırımı girişi hemen hiç olmamıştı. Son aylarda az da olsa bu kalemlerde girişler gözleniyor. Sanıyoruz son dört ayda toplam 1 - 1.5 milyar dolarlık bir giriş gerçekleşti.
Doğrudan yabancı sermaye akımı şubattaki 1.5 milyar dolarlık GSM ödemesi sonrası önemli bir gelişme göstermedi. Ancak yabancı bankaların yatırımları karşılığı bir miktar daha para getireceği biliniyor.
Özetle, ciddi bir kurumsal döviz talebi gerçekleşti. Ama çoğu geldi, geçti. Şimdi arzın egemen olacağı aylar geliyor. Turizm, ihracat, yabancı bankaların getireceği paralar, IMF’den gelecek diğer paralar, işlerin düzeldiği görünümüyle artan portföy yatırımları, ve belki de Hazine’nin yurtdışından borçlanması... Aman aman kura dikkat: Solus Deus non cadere!