Önceki gün Kocaeli'de özel bir gezi yapıyordum. Verilmiş ziyaret sözlerim vardı. Ama o sabah araba vapuruyla Topçular'a geçerken Tuğrul Şavkay'ın cenazesinin o gün kalkacağını öğrenince içim daraldı. Bütün gün sanki içimde bir nefis işkencesi yaşadım. Açıkçası Tuğrul'u severdim ve cenazesinde bulunamamak beni çok üzdü.
Üstelik daha onu yeni anmıştık. Pazar günü eve amcamın kızlarıyla dayımı davet etmiştik. Eşim Esra'nın önden çıkardığı kuruyemiş kaplarından birinde kabuksuz ve tuzsuz antepfıstıklarını lezzetsiz bularak eşime çıkışıverdim; "Bu boziçidir, baklavaya kullanılır, bunu nereden buldun?" Bunun üzerine Esra hemen güçlü savunmaya geçti; "Yanıldın! Tuğrul Şavkay imzalı bu! Sakızlı. Çok özel bir şey". Ben de mecburen sustum. Çünkü Tuğrul'un imza attığı her şey kaliteli olurdu.
Tuğrul'la yıllar önce bir aile dostum aracılığıyla tanışmıştım. Prof. Ayhan Aktar'ın yakın dostuydu. İlk kalp krizi geçirdiğinde de beraberce ziyarete gitmiştik. Daha o zaman sevecen ve güler yüzlü hali beni etkileyivermişti. O gün bugündür zaman zaman rastlaşır, şakalaşırdık. Oturup yemek yediğimiz olmuştur da şöyle bir sarhoş olacak kadar samimi olamamışızdır. Ama onu hep çok hoş bir kişilik olarak görürdüm. Üstelik sosyal demokrattı da.
Son zamanlarda ona sık sık Akmerkez'de rastlıyordum. Hatta birinde kendi imzasını taşıyan ürünlerini gördüğümü ve gurur duyduğumu söylemiştim. Mutlu olmuştu. Sonra geçenlerde tekrar Akmerkez'de gördüm ve "Tuğrul bir ara çok zayıflamıştın, yine kilo aldın. Biliyorum, kilo vermen zor ama malum tehlikeli" dedim. "Olmuyor" dedi. Beni sorunca da, "dikkat etmiyorum, ama sinirli olduğumdan kilo tutmuyor" diye şakalaştım. Oysa bu onun için olanaksızdı.
Ülkemizde kültür deyince akla bir tek müzik, sanat, edebiyat veya tarih geliyor. İşte Tuğrul bunu değiştirdi. Çünkü yemek de bir kültür. Tuğrul'la birlikte "aşçılığın" yerini "yemek kültürü" aldı. Karın doyurmak değil, hatta lezzetli yemek de değil, sofra kültürü denilen kavramı bize iletti, öğretti.
Ülkemizde değerli insan zor yetişiyor. Çevremize baktığımızda Batı standartlarında, kültürlü, çağdaş insan bulmamız o kadar zor ki. Ve bunlar bir anda gidiveriyor. Giderken de hayat lezzetimizden götürüyor. Bu tür insanlar yılların birikimiyle yetişir, ama birkaç saniyede bir kalp teklemesiyle gidiveriyor.
Tertemiz kalpli bu insan nasıl oldu da tıkanıverdi? Tuğrul'un ölümü hem "kaybettiğimiz iyi bir insan, bir güler yüzün kayışı" diye üzdü, hem de yaşamımızı fakirleştirdi. Egoistçe ama yaşam paylaşıldıkça güzelleşiyor.
Tuğrul yaşasaydı, bu ülkenin kültürüne daha çok katkılarda bulunacaktı. Keyifli yaşadı, keyifli yaşattı. Yaşamın keyiflerini bize öğreten bu insana o kadar çok şey borçluyuz ki.
Tuğrulcuğum, cenazenin kalktığı akşam iyi bir yerde yemeğe gidip seni andım. Güler yüzün karşımdaydı. Ama kısa sürdü. Nur içinde yat dostum. Nasıl olsa yine bulaşacağız.