Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Yatırımcıların rasyonel olduğu varsayımı doğru değildir. Onlar da hata yapar. Bazen öylesine yanlış pozisyonlar alırlar ki, piyasanın doğal dengesinin tersine bir mücadele içine bile düşebilirler. Kaldı ki, hatalı davranış olmasa, krizler de olmazdı. Nitekim, kriz dediğimiz olgu hatalı bir davranışın aniden fark edilip kurtulma hamlesinden başka bir şey de değildir.
Hafta başından bu yana mali piyasalarda olumlu bir hava gözleniyor. Birçokları bunu seçim kararının iptal edilmesine bağlıyor. Yani artık yakın gelecekte siyasal istikrarı bozacak bir etmen beklenmediğinden düğün yapılıyor. Oysa siyasi gelişmeler mali piyasalardaki değişimlerin bahanelerini oluşturur. Asıl belirleyici olan ekonomik yapıdır. Gerçekten de gerek enflasyonun düşmesi, gerekse büyümenin artması; olumlu bir doğrultuya girdiğimizi gösteriyor.
Mali piyasalardaki iyimserlik kendisini üç alanda gösteriyor. Birincisi, borsa yükseliyor. İkincisi, eurotahvillere alım geliyor. Ve son olarak bono faizleri düşüyor. Haliyle kur da düşüyor.
2000 yılında borsanın vardığı değer dolar bazında bugünkünden çok daha yüksekti. Endeks 3 doları aştığında bile bu yükselmenin süreceği konuşuluyordu. Şimdi ise endeks 1.16 sent civarında. O tarihlerdeki değerine ulaşması hemen beklenmese de, yukarı doğru doğrultunun sürmesi gayet olası.
Öte yandan yabancıların sevdiği bir başka yatırım türü döviz bozup yüksek gecelik faizden yararlanmak. Ancak kurun hayli düşük olması nedeniyle bu riskli bir yatırım. Bu durumda bazı yatırımcılar Türkiye'nin borçlanma senetlerini döviz cinsinden almak istiyorlar. Çok da makul. Mesela dünkü Hazine ihalesinde faiz 30.29 düzeyinde gerçekleşti. Enflasyonun 12 ay sonra yüzde 14'e ineceğini varsayarsak, yatırımcı yüzde 14 civarında bir reel faiz alacaktır. Ancak o tarihe kadar döviz kurunun enflasyondan fazla artması gerekiyor. Yoksa yabancı yatırımcı ülkesine dönerken zarar edebilir. O zaman bir iki puan daha az getirisi olan eurotahvilleri almaları gayet akıllıca.
Üstelik ABD tahvilleriyle Türk tahvilleri arasındaki fark 2000 yılının başında daha küçük bir farka düşmüştü. O tarihlerde bu tahviller 110 fiyatını görmese de dünyada faizler çok daha yüksek bir düzeydeydi (5 puana yakın). Bu nedenle şimdi bu tahvillerin gösterdiği performansı çok normal karşılayan meslektaşlarımız var.
Ancak biz bunu çok normal karşılamıyoruz. Bu da Türkiye'nin benzer ülkeler arasındaki konumundan kaynaklanıyor. Mesela Brezilya Türkiye'den daha az borçlu bir ülke. Daha büyük bir ekonomiye sahip. Enflasyonu da daha düşük. Üstelik bankacılık kesimi daha güçlü. Ve dış dengede önemli bir sorun da yaşamıyor. Zaten, kredi notu da daha yüksek. Ancak Brezilya'nın eurotahvilleri Türkiye'den daha az rağbet görüyor. İşte bu hiç makul değil.



Yukarıdaki grafikte Rusya, Türkiye ve Brezilya'nın 2030 vadeli tahvillerinin fiyatları yer alıyor. Mart ayında tezkere Meclis'te reddedilince eurotahviller 2001 Şubat'ında düştüğü noktalara yakın düşmüştü.
Sonra toparladı. Dikkat edilirse, yaz başından bu yana da en iyi performansı yine Türkiye gösteriyor. İnsan da haliyle merak ediyor, acaba bir başka kurgu mu var?