Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Tasarruf edecek hal mi kaldı? Bıçak kemiğe dayandı” denebilir. Ama bizde “Ayağını yorganına göre uzat” diyebiliriz. Konu son derece önemli. Arşivime (*) baktım, 2006 yılından itibaren sık bir biçimde bu konuyu kaleme almaya başlamışım. “Türkiye’de tasarruflar yetersiz.” Neden? Çünkü çok tüketiyoruz. Daha doğrusu; ürettiğimizden daha fazla harcıyoruz. Aradaki farkı ithal ediyoruz. Bu ithalat da ihracatımızdan fazla olduğundan ortaya bir açık çıkıyor ve onu da borçla kapatıyoruz. Kısacası, fazla harcamalar borçla yapılıyor.
Neden çok harcadığımıza gelince. Kimileri bunu genç nüfusa, kimileri de göç gibi demografik dinamiklere bağlıyor. Bize göre bunun iki temel etmeni var; biri makroekonomik tasarımdaki hata. İkincisi de kişi başına düşen gelirin düşük kalması. Kaldı ki, son 25 yılda toplum çok daha tüketim güdülü hale geldi. 

Dış açığın temeli
Tasarruf açığı ile dış ticaret açığı arasında elbette bir bağ var. Ancak sadece tasarruflarla (kısa vadede) dış açığa çare bulamayız. Öte yandan, kimileri de dış ticaret açığına çözüm ararken kurun yegâne çözüm olduğunu savunuyor. Kuşkusuz daha fazla tasarruf edilmeli ve kur daha yüksek bir yerde olmalı. Ancak kuru daha yukarılara taşısak da petrol, gıda ve diğer emtia fiyatlarından dolayı şişen ithalat faturasının düşmeyeceğini bilmeliyiz.
Yakınlarda Caroline van Rijckeghem ve Murat Üçer tarafından hazırlanmış bir araştırma yayımlanacak. Bu hafta sonu araştırmanın taslağını elde ettim. Her iki araştırmacıyı da kutlarım. Öncelikle yeni serilerle milli gelirin yüzde 13-14 gibi düzeyinde olan tasarrufların nedenlerine iniyorlar. Milli gelir, büyüme hızı, kredi genişlemesi, yaş, kentleşme, parasal genişleme gibi birçok etmene bakmış ve hemen hepsinin gelişmekte olan ülkelerde etkili olduğunu ortaya koymuşlar. 

Gelirler yetersiz
Türkiye örneğine gelince. Tasarrufların düşük olmasında bütçe açığı, enflasyon ve kredi genişlemesi gibi etmenlerin rolü tartışılıyor. Kuşkusuz toplam tasarrufların düşük olmasında kamunun borçlanma gereksiniminin çok önemli rolü oldu. Ama araştırmacıların da ortaya koyduğu gibi, asıl sorun, özel kesimin de tasarruf oranının düşük olması.
Bunda da kişi başına düşen gelirin düşük olmasının rolü yadsınamaz. Gelişmiş ülkeler içinde bir tek ABD buna istisnadır. Zengin ülkelerin hemen hepsinde tasarruf oranı yüksektir. Bunun yanı sıra enflasyon karşısında yükselen belirsizliklerin, hatta tasarruf araçlarının getiri oranlarının bir süre (1988’e kadar) çok düşük kalmasının, sonra da gayet riskli hale gelmesinin de etkileri oldu.
Araştırmacıların çözüm önerileri ise bizimkilerle hayli benzeşiyor. Birincisi, tüketim vergilerini olanaksız buluyorlar. Zaten çok yüksek. İkincisi, demografik değerlerin uzun vadede umut verdiğini belirtiyorlar. Üçüncüsü, özel emeklilik gibi tasarruf sistemlerinin çok ciddi katkısı olacağını düşünüyorlar. Bu arada para politikasını gevşetip maliye politikasının sıkılmasını ise ciddiye alıyorlar (ki bence çok önemli ve iki yıldır bunu savunuyorum). Nihayet kamu borçlanmalarında vadenin uzatılmasının yararlarına dikkat çekiyorlar.
Konu son derece önemli. Çünkü daha yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme yapısı elde etmek, hatta bunu dış açıksız başarmak istiyorsak tasarruf yetersizliğine çözüm bulmalıyız.

Haberin Devamı

(*) Tasarruf açığı nasıl kapanacak?
Milliyet, 16 Kasım 2006. 
(*) Tasarruf etmeden kurtuluş yok.
Milliyet, 21 Kasım 2007.