Amerika kıtasının keşfi tartışmalarında ileriye gidenler Müslüman denizcilerden çok, bugünün Müslüman tarihçileri gibi görünüyor. Fanteziye girmekten çekinmeyen bazı uzmanlar gençleri, geniş kitleyi ve politikacıları etkiliyor
Amerika kıtasına eski dünyalıların ulaşması, ulaştıktan sonra o kıtayı tanımaları, sakinleriyle karşılaşmaları ve eski dünya ile müşterek 500 yıllık tarihi onlarca teoriye kaynaklık etmiştir. Bilimin saptadıkları dışında kıtanın keşfini atalarına mal edenler de meydandadır. Bunların başında Vikinglerin soyundan gelen İsveç, Norveç ve Danimarkalıları saymalıyız. Atalarının ortak dili Norse’tur. Bugünün ölü dilini konuşanlara Vikingler diyoruz. Bizans’ın muhafız kıtaları ve Rusya tarihinde ismi geçenler (Varyag) bunlardır. Ama asıl önemlisi Britanya, Avrupa’nın liman şehirleri, hatta küçük Asya bu yağmacı ve savaşçı adamları tanır.
Viking masalları
İsveç müzelerindeki yüzlerce gümüş Samani devleti sikkesi herhalde Vikinglerin ticaret yoluyla ve alın teriyle kazandıkları paralar değildi. Hal böyleyken bugünkü İskandinavlar dedeleriyle iftihar etmeyi iş edindiler ve Amerika’ya ilk kendilerinin ulaştığını ileri sürdüler. Hatta bu gibi bir keşif gezisini denedikleri bile söyleniyor. Öyle de olsa Vikinglerin yaptığı söylenen seferle, bu seferin farkı vardır; çünkü bugünün insanları dünya haritasını ezbere biliyor, mevsimlerden ve coğrafi şartlardan haberleri var
Britanya’nın bahriye subaylarından Gavin Menzies emekli olduktan sonra çarpıcı ve kışkırtıcı bir eser meydana koydu. “1421: Çin’in Dünyayı Keşfettiği Yıl” başlıklı bu eser 2002’de çıktı. Orta Çağların Çin gemileri gerçekten çok büyüktür. Menzies, Çin amirali Zhang He’nin filosuyla sadece Amerika’yı keşfetmekle kalmayıp Magellan’dan çok evvel dünya turunu tamamladığını da söylüyor. Güya Çin metinleri sadece Amerika kıtasına mahsus bazı hayvanlardan bahsediyormuş. Ama öncelikle Amerikan yerlilerinden bahsetmediklerine şaşmak gerekir.
Çinlilerin seferi üzerinde anlatılan hikayelere haklı olarak güvenmeyenler, Viking masallarına sevecen ve sessiz bir bakışla yetiniyorlar. Birkaç zamandır Arap denizcilerin Akdeniz’deki Basra Körfezi, Kızıldeniz, Hint Okyanusu hatta Çin Denizi’ne ve Afrika Boynuzu’na kadar sürdürdükleri başarıları daha ileriye götürme çabalarına da rastlanıyor.
Daha ileriye gidenler Müslüman denizcilerden çok bugünün Müslüman tarihçileri gibi görünüyor. Hatta leksikografi (bibliyografya ve sözlük), kartografya (haritacılık) alanında kayda değer tetkikleri olan bazı uzmanlar dahi bu alanda fanteziye girmekten çekinmiyor ve mutlaka gençleri, geniş kitleyi ve politikacıları etkiliyorlar. 12’nci asrın sonlarında Amerika’ya çıkmak ve arkeoloji ile ispatı mümkün olmayan camilerden söz etmek böyledir.
Yaptıkları tartışılıyor
Maalesef İslam dünyasında tarihçilik kaynakları, kullanım bakımından bazı noksanlar taşıyor. Ayrıca Vikinglerin torunlarına tanınan rüya görme hakkı Müslüman fatih ve denizcilerin torunlarına tanınmıyor. Dedelerinin usturlabı kullanma marifeti bilinmeyen ülkeye yani Amerika’ya yapılmış olan (!) seyahat için ikna edici değil.
İşin doğrusu Kristof Kolomb’un da kaşif olarak yaptıkları hep tartışılır. Kuşkusuz Kolomb Cenovalı ve İspanya’nın hizmetine girmiş. Hangi gemilerle yola çıktığı, donanımı belli. Seyir defteri elde, kullandığı harita ise münakaşalı. Hatta bizim Piri Reis haritasını neşreden Alman (Paul Kahle) Piri Reis haritasını dünyaya “kaybolmuş bir Kolomb haritası” diye tanıtmıştı. Bir Allah’ın kulu da; “Bu şayet dediğin gibi kopya ise haritanın aslı nerede ve nasıl tersim edilmiş?” diye sormadı. Bu sorgulama henüz başladı.
Seferi niye önemli?
Kolomb ulaştığı noktayı seyahatin başındaki tezine dayanarak Doğu Hindistan diye betimledi. Bugünün Antiller’ini ve Orta Amerika’yı Doğu Hint Adaları diye nitelendirdi. Seferinin önemi dünyanın yuvarlaklığını ortaya koymasıdır. Çıktığı yerlerin ayrı bir kıta olduğunu ise ondan sonra buraya giden büyük denizci Amerigo Vespucci kanıtladı. Onun için kıta onun adıyla Amerika diye anılıyor.
Kolomb’un talihi çok karartıldı. İspanya’nın Katolik kraliçesi Isabella’yı dolandırdığını, getirdiği ganimetin masrafı karşılamadığını neredeyse bütün saray erkanı tekrarladı durdu. Tarihçiler dediler ki; “Adam tam aziz ilan edilecekken Yahudi olduğu anlaşıldı”. Her halükarda bu kadar sefer yapılan, İspanya ile Portekiz arasında papanın taksim ettiği, altınlarının yağmalandığı, yerlilerinin katledildiği, köleleştirildiği Amerika’dan frengi, onun yanında patates, domates, tütün geldi. Kıtanın coğrafyasının doğru tespiti ve haritasının çıkarılması ise bir asır sonra Fransız Bilimler Akademisi’nin sayesinde oldu. Ölçüp biçmek, konuşmak ve tahmin etmekten daha zordur.
Hızla büyüyen bir zümre
Güney Amerika kıtasına göç eden Müslümanlar Afrika’nın, Arabistan’ın ve Hint alt kıtasının fakir Müslümanlarıdır. Fakat bunlar kadar büyüyen bir kitle söz konudur. Güney Amerika Katolikleri bir müddettir ihtiyaçları olan manevi hizmeti Roma Katolik Kilisesi’nden göremiyorlar. Daha önce cemaatleriyle çok yakın ilgi kuran ve onların sorunlarına çare arayan Dominikenler Papalık tarafından solcu oldukları gerekçesiyle tamamen saf dışı edildiler. Hiçbir şekilde misyoner faaliyetleri olmayan Rum Ortodoks Kilisesi ise rahiplerinin halkla iç içe olmaları ve “ziyaret”e önem vermeleri dolayısıyla kendiliğinden Katolik halkın sempatisini kazandı. Ve bu mezhebe geçişler başladı.
Bugün bu kalabalık grubun yanında daha da hızla büyüyen bir zümre varsa o da Meksika ve bütün Güney Amerika’daki Müslüman nüfustur. Bu dünyadaki Müslümanlığa yaklaşmanın yolu bu gerçeği bilmek olmalıdır.