Sultan III. Selim 24 Aralık 1761’de doğdu. 1774 Ocak’ında ilimlere ve sanatlara aşık olan babası III. Mustafa uzun süren bir harbin getirdiği yenilginin kahrından öldü. Rusya’nın Suvorof’tan sonra karşımıza çıkan Rumyansef gibi bir generali Küçük Kaynarca Antlaşması’na doğru giden gelişmeleri başlatmıştı. Doğrusu, 18’inci yüzyılda Rusya ve Avusturya’nın karşısında karada yer yer gerilemeler, zaman zaman da direniş ve mevzii zaferlerle imparatorluk tutunabiliyordu.
Osmanlı 1699 Karlofça Barışı’ndan beri askeri teknolojisini Avrupa standartlarında yenilemeye başlamıştı. Topçuluk düzeni, süvari kuvvetleri yenileniyordu. Askeri modernleşme tamamlanmış değildi, ama kısmi neticesi de görülüyordu. 1768’de
Polonya’nın işlerine Rusya’nın karışmasından dolayı Osmanlı Rusya’ya harp ilan etmişti.
Bu savaşın en kötü olayı 1770 Temmuz’unda donanmamızın Çeşme Körfezi’nde Rus donanması tarafından ablukaya alınıp yakılması olur. Çeşme Faciası’nın tek önemli olayı Cezayirli Hasan Paşa’nın kendi komutasındaki gemileri kurtarması ve Limni Adası civarında Rus donanmasını püskürtüp boğazları müdafaaya almasıdır. Cezayirli Hasan Paşa bu olaydan sonra kaptanıderya tayin edildi ve donanmada da ilk reformlara başlandı.
Osmanlı klasiklerini okuduIII. Selim’in mahzun bir veliahtlık dönemi vardı. Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak için her şeyi planlamaya başladı ve galiba aydın bürokrasinin her şeyi gerçekleştirebileceğini düşündü. Nizam-ı Cedid takımının adı büyük kendileri kifayetsizdi ve galiba birkaç akıllı adamı da öbürküler saf dışı etti.
Sınıf tırmanan insanlar bazen mucizeler yaratır, bazen de adamakıllı çığrından çıkarlar. At sahibine göre kişner. III. Selim Han etrafını dizginleyen bir lider olamadı. Büyük Petro başta Prens Mençikof dahil bütün adamlarını sopadan geçirirdi. II. Mahmut Han ise o kadar zahmete ihtiyaç duymaz, cellada teslim ederdi. Reform devrine şiddet lazımdır.
Uzun veliahtlığı sırasında amcası I. Abdülhamid yumuşak karakterli, müstebit olmaktan uzak biriydi. Cariyesine yalvaran aşk mektupları yazan tek hükümdar odur. Böyle mutedil karakterli bir padişahtan ileride II. Mahmud gibi bir şedid acımasız oğlunun çıkması ilginçtir. III. Selim aydın bir veliahtlık dönemini yaşadı. Musikide memleketin en sevilen bestekarıydı ve bizzat kuzeni II. Mahmud’u da çok etkiledi. Ama II. Mahmud ne kadar göz dolduran bir hattatsa, III. Selim o derece de kötü yazısı olan bir hükümdardı.
Osmanlı klasik eserlerini okudu, politika ilmine merak sardı, politika ilmini öğrenmek için safdil bir gayretle Fransa Kralı XVI. Louis ile dahi mektuplaştı. Hükümdarın bilgisi dışındaki bu mektuplaşma o zaman ağır bir suçtu. Nitekim III. Selim’den 70 yıl önce böyle bir fiilde bulunan Rusya veliahdı Aleksi Petrovic, babası Büyük Petro’nun gözünün önünde işkenceyle öldürülmüştür. I. Abdülhamid ise iyi bir insandı, yeğenine kıymayı bile düşünmedi. Bu fiili bir ihtarla men etti.
III. Selim 7 Nisan 1789’da tahta geçti; Buzu bozgunundan sonra Rusya Tuna’nın kuzeyinde ilerlemeye başladı. General Suvarof, İsmail Kalesi’nin kuşatmasını inatla sürdürdü ve ani bir hücumla aldı. Padişah böyle bir ortamda tahta çıkmıştı ve kararını uyguladı; Nizam-ı Cedid teşkilatını kurdu, muhteşem bir eser olan Selimiye Kışlası’nı inşa ettirdi. Bu kışla bugün de Birinci Ordu merkezidir. Türkiye’de askerliğin ve askeri ihtiyaçların ne kadar önde geldiğini gösterir. Bu nedenle emekli ordu komutanlarını sivil polislere kolundan sürükletmek tarihi realite ve geleceğimizin inşasına tamamen ters, akıl dışı davranışlardır.
Halk, Nizam-ı Cedid askerinin talimi, mühimmatın alımı, yeni dökümhaneler ve silah imalathanelerinin kurulması için konan aşırı vergilere her zaman olduğu gibi tepki gösterdi. Ama fitneyi üreten kesimler daha da gürültücüydü. Nitekim dönemin popüler tarih yazarı Yayla İmamızade risalesinde bu gibi provokatörleri; “Nizam-ı Cedid’in karşısında laf söylemeyi kâr bilen bir alay taharetini bilmez”ler diye ifade eder.
Bir müddet sonra Rumeli Kavağı’nın muhafızı olan Laz uşakları başlarında zabitleri ile şehre yürüdüler. III. Selim tahttan indirildi, Kabakçı Mustafa ve hempaları amcası oğlu şehzade Mustafa’yı IV. Mustafa olarak tahtta çıkardılar. Osmanlı tarihinin en karışık bir yılı geçti. Kabakçı Mustafa ve hempaları arasında Aygır İmam diye bir tip de vardı. Sahanda üç okka pastırma üzerine 40 yumurta kırmış, yedikten sonra çatlayarak ölmüştü.
Kısa zamanda Hareket Ordusu’ndan 100 sene evvelki benzerlik tekrarlandı. Rusçuk ayanı yani o bölgeyi idare ve savunmadan sorumlu Alemdar Mustafa Paşa kendisine başlı diğer Rumeli ayanları ile başkente geldi. Rumeli III. Selim’i istiyordu. Saraya saldırdılar.
200 yıl önce katledildiIV. Mustafa 28 Temmuz 1808 günü yani bundan 200 sene evvel sanatkar padişahı en adi bir biçimde katlettirdi. Şehzade Mahmud’u da takip etmeye başladılar ama onu Cevri Kalfa başta olmak üzere saray kadınları katillerin elinden kurtardı. Hanedanın son erkeğini kurtarmak için Cevri Kalfa kendini öne atmıştır, tabii ki unutulmadı. Şehirde Cevri Kalfa okulu, çeşmesi, camii var ve Valide Nakşidil Sultan’ın türbesinde, onun yanıbaşında gömülü.
Alemdar Mustafa Paşa yeniçerilerin ayaklanmasında Sadaret konağının barut deposunu uçurarak helak oldu. Dedikodulara göre II. Mahmud kimseye borçlu kalmak istemedi ve bu katliama göz yumdu ama ondan sonra aslan kesildi. Vaka-i Hayriye dediğimiz yeniçeri katliamı başlamıştı.
Bir asır önce Rusya’da Büyük Petro’nun tüfekçi askerini katletmesi gibi bir olay ama dahi tarihçi Cevdet Paşa’ya sorarsanız; “Büyük Petro’nun strelitzleri ortadan kaldırması Rusya’nın sırtından bir uru kazımak gibidir. Halbuki yeniçeri devleti aliyenin yüreğinde bir seratan, yani kanserdi; onun kazımasıyla çok şeyi değiştirmek gerekti.”
Bu hafta Topkapı Sarayı’nda Sultan III. Selim Han’ı, katledildiği temmuz ayının başında mütevazı bir bilimsel seminer ve bir konserle anacağız. Ne olursa olsun müşfik bir reformatördü ve 18’inci yüzyılın renkli bir Osmanlı kültür adamıydı.