İlber Ortaylı

İlber Ortaylı

Tüm Yazıları

Türk denizciliği Selçuklu ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde gelişmiştir ve kabaca yedi-sekiz asrı içerir. Denizcilik alanında asıl teknik hamleyi 15’inci yüzyıldan sonra yaptık

Deniz Harp Okulu’nun 1773 kasım ayı itibariyle bu yıl 250’nci yıldönümü. Türk kavminin yazılı tarihinin dahi ancak bir kısmı denizciliği kapsar. İç Asya atçılık
ve süvarilik üzerine kurulu bir askeri düzenin yurduydu. İran Selçukluları denizci bir devlet sayılmaz. Ama Anadolu Selçuklu Devleti, o da Alaeddin Keykubad devrinde Alanya (Alaiye)
ve Sinop’ta tersaneler kurmuştur. Bu limanlardaki tersanelerin Akdeniz’in yakın limanları ve Karadeniz’de de Kırım, Kefe gibi limanlarla temasa geçtiği, ticareti sağladığı görülmektedir.
Türk deniz savaşı tarihi Selçuklu Devleti’nin son dönemi olan “beylikler dönemi” ile başlar. Çaka Bey gibi ilk amirallerimiz de bu devirde görülür.
Yine Marmara kıyılarındaki tersaneler ve kendi donanmamıza özgü gemiler, beylikler ve ilk Osmanlı dönemine aittir. Aydınoğulları Beyliği’nin (ki bugünkü Ege’nin dört vilayetini kapsar) denizci olmaması mümkün değildir. Garip bir oluşum; Bizans İmparatorluğu’nun bile gemicilik tabirleri hatta amiral rütbeleri (megadük gibi) İtalyanlarla ilintilidir. Gerçekten de Roma İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra Akdeniz büyük ölçüde İtalya yarımadasının önce güneydeki Amalfi, giderek Venedik ve Cenova’nın, İberik Yarımadası’nda Katalonya’nın denizcilik alanı haline dönüştü. Tıpkı Bizans döneminin denizciliği gibi, Türk denizciliğinde de
var olan sayısız İtalyanca tabir böyle bir gelişmenin sonucudur. Türk denizciliği esas itibariyle Selçuklu ve bilhassa Osmanlı İmparatorluğu dönemlerine aittir ve kabaca yedi-sekiz asrı içerir.

Haberin Devamı

Modern denizcilik eğitiminin 250’nci yılı

Denizcilik tarihimize ilgi duyanlar İstanbul Deniz Müzesi’ndeki tekneleri mutlaka görmeli.

Denizcilik bilen amiraller
Denizcilik alanında Türkiye asıl teknik hamlesini 15’inci yüzyıldan sonra yapmıştır. Osmanlı donanmasının ünlü tarihçisi İdris Bostan Hoca’nın tersaneler üzerine yaptığı araştırma da gösteriyor ki Haliç’teki Taşkızak Tersanesi tek değil. Bilhassa 16’ncı yüzyılda bu tersane Venedik donanmasıyla baş edebilmek için bir hayli yenilik geçirdi. Yenilik Sokullu Mehmet Paşa’nın kaptan-ı deryalığı döneminde başlar. Üstüne gelen denizciler, özellikle Kılıç Ali Paşa ve Piyale Paşa denizcilik bilen amirallerdi. Turgut Reis ve Barboros’un ise denizci yetiştiren Sakız Adalı olduğu malum.
Bugün tersanelerin inşa ve tamirinde kullanılan taş ocakları tıpkı camiler ve diğer abidelerde kullanılan taşların çıkarıldığı ocaklar gibi meçhul. İstanbul’un yüzeyi ve civarları mazinin kaynaklarını ören yapılarla bezendi. Şurası bir gerçek; 15’inci ve 16’ncı asırlarda yüzde 90’ı köylüler ve göçebelerden oluşan bir imparatorluk tophane ve tersane inşasında hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Tuna ve Fırat’taki tersaneler “ince donanma” denen nehir filolarını beslerdi. İstanbul Haliç ve Sığacık (İzmir), Alanya, Sinop, Lazkiye, Kuzey Afrika kıyılarındaki tersaneler, Kızıldeniz bir tersane ağı ile donanmıştı.

Gelişmenin simgesi
18’inci ve 19’uncu asırda Haliç’teki dökümhaneler yani lengerhane denilen denize atılan zincir ve ucundaki çıpanın üretildiği atölyeler için padişah kız kardeşlerinin sarayları hatta Kağıthane’deki binalar bile rahatça gözden çıkarılmıştır. Rusya ile savaşın felaketle bittiği dönemde, gerçi suçlu denizcilik ve bahriye değildi, buna rağmen 1773 kasımında ilk deniz mühendishanesi tesis edildi.
Deniz Harp Okulu’nun ve gemi mühendisliği eğitiminin başlangıcı bu
olay olarak kabul ediliyor. Hiç kuşkusuz denizcilik eğitimi eskiden beri veriliyordu; mesela Sakız Adası denizcilerin yetiştirildiği bir adaydı. 18’inci ve
19’uncu asırlarda burada bazı Türk usta denizcilerin dahi denizcilik eğitimi verdiği hatta bu işi özel olarak yaptıkları Tanzimat Dönemi’ndeki kayıtlardan anlaşılıyor. Bu yıl modern denizcilik eğitiminin 250’nci yıldönümüdür.
Sultan II. Mahmut donanmada buharlı dönemi başlattı. Sultan Abdülaziz Han ise donanmadaki gemileri sayıca ve nitelikçe yükseltti. Lakin deniz subayı ve bilhassa astsubay ve teknisyen eğitimi dalında aynı etkinlik gösterilemediği içindir ki II. Abdülhamit döneminde donanma gerçekten kara ordusuyla mukayese edilemeyecek kadar yerinde saydı. Bahriye Nezareti’nin de bunda payı vardı. II. Meşrutiyet yıllarında donanma, komşu Akdeniz devletleri kadar varlık gösteremedi. Balkan Savaşı sırasında İtalya ve Yunanistan’ın Ege adalarına el atmasının nedeni budur. Donanma donanımsızdı; bugün donanmada sayı, gemilerin niteliği ve subay eğitimi bakımından büyük değişmeler yaşanıyor. Zaten eski şanlı devirden sonra dikkati çeken bir deniz zaferimiz vardır. 1800 yılında Rus donanması ile birlikte (Amiral Uşakov ve Amiral Kadir Bey) müşterek donanma ve müttefik komutanlar sayesinde İyonya Adaları’nı yani Adriyatik’teki yerli adaları işgal ettik ve müşterek profectura (Cezayir-i Seba Cumhuriyeti) kurduk. Bu Napolyon’a karşı bir Rus-Türk ortak zaferiydi ve tarihteki ilk ittifaktır.
Bugün donanmanın önem kazanması teknik eğitimi benimseyip geliştirebilmesindendir. Donanma Türkiye’de teknik bilgi ve denizcilik ilminin gelişmesinin bir simgesidir. Bu gerçeği unutmamak gerekir. Gelecek haftalarda, bir ay önce büyük yeniliklerle ziyarete açılan Beşiktaş’taki İstanbul Deniz Müzesi’nden söz edeceğiz.