Dün Google’da “Twitter’ın kökünü kazıyacağız” diye yazıp nitelikli arama yapınca 570 bin sayfa çıkıyordu. Bu üç kelimelik cümle, Recep Tayyip Erdoğan’ın daima kendisiyle birlikte hatırlanacak talihsiz ifadelerinden biri olarak şimdiden tarihteki yerini aldı.
Ülkemizin maruz kaldığı büyük felaketin her veçhesi 20 Mart’ta sarf edilen bu dört cümlede içerilmiş durumda:
“Bu twitterlar falan var ya, şimdi mahkeme kararı çıktı. Twitter falan hepsinin kökünü kazıyacağız. ‘Efendim işte uluslararası camia şöyle der, böyle der’ hiç beni ilgilendirmiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü görecekler.”
Türkiye’de Twitter’a erişim yasağı, hepsi de birbirinden yanlış ve birbirinden vahim olan bu dört cümlenin ağızdan çıktığı günün gece yarısı uygulamaya konuldu.
Birinci cümlesinde Erdoğan, “Mahkeme kararı çıktı” diyerek, sanki engelleme kararını mahkemeler almış gibi bu makamları töhmet altında bırakıyor. Bu yanlış. Mahkemelerin kararları Twitter’la değil, sadece bazı Twitter hesaplarıyla ilgiliydi.
En fazla bu hesapların Twitter tarafından kapatılması söz konusu olabilirdi. Lakin Twitter’ın Türkiye’de tüzel bir kişiliği bulunmadığı için bu mahkeme kararları herhangi bir bağlayıcılık arz etmiyor. Kararlar şirket üzerinde en çok etik açıdan bir baskı unsuru oluşturabilir.
Cumhurbaşkanı Gül’ün onayladığı torba yasanın 9’uncu maddesinin dördüncü bendinde, “hakimin URL adresi bazında engelleme yapılamayacağına kanaat getirmesi halinde internet sitesinin tamamına erişimin engellenmesi yönünde karar verebileceği” hükme bağlanmış.
Ancak, Twitter’a erişimin engellenmesi yönünde bir mahkeme kararı bu yazı yazıldığı sırada henüz yoktu. TİB, Twitter’a erişimi engellerken Başbakan’ın siyasi iradesi doğrultusunda hareket etmiştir.
Sonunda bir mahkemeden Erdoğan’ı ve TİB’i destekleyen Twitter’a erişim engellemesi kararı da çıkartsalar bu yasağa demokratik ve anayasal meşruiyet kazandıramazlar.
Basın Enstitüsü Derneği’nin açıklamasında da vurgulandığı gibi, “Sosyal medya ve Twitter, toplumsal ve siyasal bir varlık olan modern insanın ülkesinden ve dünyadan haber, bilgi ve görüş alıp paylaşmak için kullandığı temel bir ihtiyaç ve vazgeçilmez bir haktır”.
Dolayısıyla milyonlarca insanın ifade ve iletişim özgürlüğü ve temel anayasal hakları toptancı bir yaklaşımla hiçe sayılarak gasp edilmiştir. Twitter kullanımı, gazetecilik faaliyetinin vazgeçilmez bir parçası olduğu için bu erişim yasağı aynı zamanda basın özgürlüğüne indirilmiş ağır bir darbedir.
Erişim yasağının, Türkiye’yi yönetenlerin dahil olduğu iddia edilen yolsuzluk, rüşvet, irtikap, ihaleye fesat karıştırma ve sansürcülük gibi gayrimeşru eylemlerle ilgili bulgu ve ses kayıtlarının kamuoyuna daha fazla ulaşmasını önlemek için uygulandığını biliyoruz.
Erdoğan, Twitter’ın insanlar için taşıdığı anlam ve önemi değerlendiremediği gibi, yaşadığımız çağda internet yasaklarına karşı geliştirilmiş teknolojilerden de bihaber olmalı ki “Kökünü kazıyacağız” diye konuşabildi.
Bu ikinci cümlesindeki kof iddiası da yasağın ilk günü Türkiye’den atılan rekor sayıdaki tweet ile boşa çıkarıldı. Cumhurbaşkanı Gül bile nihayet özgürlüklerden yana eyleme geçerek yasağı deldi, tweet attı.
Erdoğan üçüncü cümlesinde “Dünyayı takmam” demiş oldu.
Türkiye’nin bu erişim yasağıyla, Kuzey Kore, İran, Suudi Arabistan ve Rusya gibi internet düşmanı otoriter rejimler ligine düşmesi Erdoğan’ı ilgilendirmeyebilir ama bu durumun Türkiye’ye çıkaracağı ekonomik maliyet onu mutlaka ilgilendirecektir.
Sosyal medyanın gençlik için vazgeçilmezliği hakkında da Erdoğan’ın yeterli fikre sahip olmadığı görülüyor. Erdoğan gençlikten anlayış beklemesin. Gençliğin tepkisi 30 Mart’ta sandığa bir biçimde yansıyacak ve o zaman bu durum Erdoğan’ın ilgisini çekecektir.
Erdoğan’ın dördüncü cümlesinde bahsettiği gibi devlet çok güçlüyse, neden bu güç halkın ifade ve iletişim özgürlüğü ile anayasal haklarından azami ölçüde yararlanma hazzını tatması için kullanılmaz? Twitter’a erişim yasağı getirmek ancak özgüvenini ve gücünü yitirmekte olan bir iktidarın yapacağı iştir.
Twitter’la birlikte var olamayınca çareyi Twitter’ı ortadan kaldırmakta bulup, üstelik bir de bunu başaramayan bir iktidar önce kendi varlığının meşruiyetini sorgulamalıdır.