Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Farklı marka ve modellerin kendisine has kokusu olduğunu hepiniz kabul edersiniz sanırım. Kokular nereden geliyor, ya da markalara göre nasıl farklılaşıyor dersiniz?
Bu yüzden biraz “kokulu” bir yazı hazırladım size...

Şu satırları size yazarken havanın durumu pek parlak değildi. Yağmurlu, serin ve puslu bir havada oturdum klavyemin başına. Meteoroloji tahminleri, şu satırları okuduğunuz günde İstanbul, İzmir ve Bursa’nın yağmurlu, Ankara’nın çok bulutlu, sadece Antalya’nın güneşli olacağını söylüyor. Yani üşenmeyip sizin için araştırdım.

Tıpkı insanlar gibi...
Peki bunu niye yaptım? Belki deniz kenarına ya da çayıra çimene gidersiniz de, ortamın kokusunu ciğerlerinize doldurur, kendinizi mutlu hisseder, gözünüzü kapatır hayaller kurarsınız diye araştırdım. Tamam, evdeyseniz belki de sevdiğiniz bir yemeğin kokusuyla anılarınızı canlandırır, yahut acıktığınızı anlarsınız. Ne diyeyim, insan evdeyken etrafta başka nelerin kokusunu alır da duygu seline kapılır bilemedim şimdi.
“Kokular, duygularımızın yüzde 75’ini oluşturuyormuş” ya, onun için dediydim! Düşünsenize, şayet otomobil sahibiyseniz, aracın içine oturur oturmaz kokusunu şöyle bir içinize çekip “Ahanda bu benimki, kokusuna kurban olduğum otomobilim!” demez misiniz? Başka bir araca binip kokusu yüzünden huzursuz olduğunuz, inmek istediğiniz olmadı mı?
Sizi bilemem ama ben eskiden “rahmetli süt oğlan” Anadol’a oturduğumda, önce kokusunu içime çekerdim. Vinleks denilen malzemenin yoğun olduğu iç mekan, başka hiçbir otomobil gibi kokmazdı. O “bizimki”ydi. Benim emektar için de aynı şey söz konusu. Bir tutam plastik, hafif nem ve azıcık da benzin kokusuyla harmanlı bir parfümü var kendisinin. Hindistan cevizlisinden çileklisine, bitsin diye uğraştığım parfümüme kadar ne denediysem, o koku kaybolmadı çünkü...
İyi ya da kötü, her markanın kendisine özgü kokusu var kesin. Sonuçta gözü kapalı binip de “Bu kesin bilmem ne marka!” diyene “Ukala” lafını çakmayın diye söylüyorum. Bunu yaratan da, markaların benzer nitelikli, ancak farklı içeriklere (yani bileşimlere) sahip malzeme ve kimyasallar kullanması. Bunlar bir araya geldiklerinde farklı koku yayıp “içerinin havasını” değiştiriyor. “Aynı parfüm her insanda farklı durur” mantığı...

Sarmısak bile yok!
İşte Audi, Ford, Toyota, General Motors ve daha pek çok firmanın, “burun takımı”, “süper koku jürisi” filan gibi adlarla bir grup insanı görevlendirmesinin nedeni de bu. Yani bir araçta insanların içine fenalık getirecek (hatta hasta edecek) kokular oluşmasına izin vermesinler diye...
Bu ekiplerde çalışanların işi hiç kolay değil tabii. Örneğin Audi’deki takımın üyelerine, koku yetenekleri kaybolmasın diye sigara filan yasak. Testlerden önce sarmısak yemek, parfüm ya da tıraş losyonu kullanmak da. Hatta ekiptekiler, mümkünse nezle bile olmamak zorunda. Kimi zaman iç mekanda kullanılan parçaları fırında ısıtan ekip, kimi zaman da kaloriferini çalıştırdıkları aracın içinde oturuyor. Amaç, içerideki plastik, deri ve ahşap parçaların farklı şartlarda tek başlarına ya da bir arada nasıl koktuklarını saptamak. Yani özel koku yaratmasalar da malzemelerin doğal kokularını “harmanlıyorlar”. Eh, özgün tarafı bu oluyor işte!

Kokulara puan veriyorlar

Haberin Devamı
Kokusuna da kurban olduğum

“Peki bu insansız olmuyor mu?” derseniz, elbette var. Bazı markalar, “elektronik burun” da kullanıyor. Hepsi farklı bileşenlere cevap veren 12 kimyasal sensöre sahip sistem, bir defada 48 farklı bileşeni koklayabiliyor. Amaaa... Makinede 12, insan burnunda “20 milyondan fazla” sensör varmış! Yani makine, insanın yerini tutmuyor.
Örneğin Ford’un ekibinde sekiz kişi var. Bunlar da malzemeleri testlerden geçirip ardından jüri oylaması yapıyor. “Yetenek Sizsiniz!” gibi olmasa da her “jüri üyesi”, her madde için 1-6 arasında not veriyor.
1 puan “Kokusuz”, 6 puan ise “Acayip rahatsız edici” gibi. Şayet gerekirse kötü kokulu maddeler kullanımdan çıkarılıyor ya da farklı alternatiflere bakılıyor.
Bu arada araçtaki bir maddenin kokusu, tüm dünyada kabul göremeyebiliyor. Örneğin deri koltukların kokusu Avrupalı ve Amerikalılara lüksü hatırlatırken, Hint sürücüler sevmezmiş.
Eh, buna son dönemde bazı firmalar çözüm bulmadılar mı zaten? İçine konulan küçük esans tüplerinden klimayla birlikte koku yayan “koku haznesi” Peugeot, Citroen, Renault gibi bazı üreticilerin donanım listesinde.
Tabii bu da şart değil. Yeni otomobil kokusuna âşık olduğu için sık otomobil değiştirenleri görmüşlüğüm var. Olmadı, aynaya asılandan hava kanallarına takılanına kadar pek çok koku seçeneği de satılıyor dükkanlarda. Benim gibi “çabuk bitsin” diye değil ama “Bu Levent’in” ya da “Aaaa, Melahat’in kokusu sinmiş!” dedirtmek için parfümünü “aracıyla paylaşanlarımız” var nasılsa. Hatta ben aracına, banyo veya evde kullanılmak üzere yapılmış kocaman kutulu “jel kokular” koyanlar da tanıyorum. Adı bende saklı!

Kokusuna da kurban olduğum

Koku ekipleri, günlerini koklayarak ve onları puanlayarak geçiriyor. Tüm maddeler, mutlaka ısı ve diğer testlerden geçtikten sonra koklanıyor.