Masamın üzeri yine dağınık. Neden sürekli masanın üzerinden bahsediyorum? Çünkü masaüstündeki albümlere bakınca sektörde neler oluyor az çok fikir sahibi olabiliyorum. Bakın bu aralar neler oluyor
“Yatağın Soğuk Tarafı” / Kolpa
Takım elbiseler giymiş, üzgün ve kirli sakallı genç rock’çılarla ilk karşılaşmamız değil. Son birkaç yıldır bu imaj iyi iş yapıyor. Hüzünlü bir terk edilme şarkısı yapıp içine aklınıza ilk gelen ayrılık ve aşk laflarını koyuyor, ardından ağlarcasına yağmurların yağdığı bir klip çekiyor ve adamın kahrolmasını en ince detayına kadar veriyorsunuz (tamam biraz abarttım).
Kolpa’nın albümü adından da anlaşılacağı üzere bu temalara odaklı. İşlerini iyi yapmışlar. Başarılı olacaklarını düşünüyorum. Bu formülün iş yapmaması mümkün değil. Bu bir Kolpa grubuna laf sokma değil, sektörün durumuna bir bakıştır. Başarılar diliyorum.
“Gökhan Keser” / Gökhan Keser
“Senin bende bir emanetin var gibi, al gibi”. Tarkan’ın 1992’deki halini düşünün,
o şarkıların aynısını üzerine şu baştaki gibi lafları yazın. İşte öyle bir şeyler. Gibi gibi... Sony’den yayımlanan albüm bu şirketin bir diğer sanatçısı Sıla tarafından destekleniyor. Muhtemelen “Selena” izleyen çocukların idolü olarak bir şans tanındı kendisine. Kötü bir albüm olduğunu söylemem, kendi türünde gayet iyi. Bu pop şarkıları farklı efekt ve enstrümanlarla renklendirilmeye çalışılmış ama “eski”ler. En dikkat çekici şarkı Sıla’nın da eşlik ettiği “Hadi Ordan”. Gökhan Keser’in aslında çok şansı olurdu. Tarkan 1992’de “Yine Sensiz” albümünü çıkarmamış olsaydı ve pop başka türlü gelişseydi. Sektör hâlâ yeni isimler yaratmak yerine yeni Tarkan’lar peşinde. Her zaman olduğu gibi kolaycılar. Kolay gelsin.
“Bridge” / Yavuz Akyazıcı
Caz gitaristi Yavuz Akyazıcı’nın besteler ve düzenlemeler içeren 10 şarkılık caz albümü benim de masama geldi. Caz albümlerinin giderek daha fazla masama gelmesini sektördeki olumlu gelişmelerden sayıyorum. Çünkü çok yetenekli isimler var ve biraz törpülenmiş bir müzik zevkiyle donanmış daha fazla dinleyiciye ulaşabilirler. Bu albümde Akyazıcı’ya davulda Matt Wilson, saksofonda Eric Person, kontrbasta da Joe Fonda ve iki şarkıda Ozan Musluoğlu eşlik etmiş. Caz sevenler bu değerli albümü edinsin. Ambalaj aynı maliyetle daha kaliteli olabilir miydi? Evet. Ama torpil yapıyoruz ve “önemli olan iç güzelliği” diyoruz.
“Aftermath” / Soaked
Yerli electropop ekiplerinden Soaked’un “Aftermath” isimli albümü hafif karanlık ve endüstriyel sound’uyla etkileyici. İlk dinleyişte ilgi çekiyor. Gerek kayıt ve sound gerekse fikir olarak karakteri oturmuş, ne yaptığını bilen bir müzik. Topkapı etiketiyle yayımlanan albümde Tangun ve Cervus gibi iki tanınmış DJ’in de remiksleri bulunuyor. Balamir Nazlıca, Hatice Arıcı ve Emrah Akar çok başarılı ve dikkate değer bir iş çıkarmış. Önceden “Gemlike” ve “In Light” isimli videolarını izlemiş olabilirsiniz. İkisi de çok başarılı. İlginenin, takibe alın...
“İnsan Olmak Yasak” / Gazino
Barış Erdem, Cem Akkartal ve Semhan Aydın’dan ibaret Gazino yeni bir grup. Kendilerini siyaha boyamışlar. Müziklerine punk-rock desek herhalde çok yanlış olmaz. “Ucube Sensin”, “Bayma”, “Yapay Cennetler”, “Kafam Güzel” gibi şarkılarıyla hayata isyandalar. Özellikle “Ucube Sensin”in 12 Eylül görüntülerinden derlenen klibiyle bunu vurgulamışlar. Cesur bir ilk albüm.
Bu alanda müzik yapıp iyi söz yazan ekip azdır. Gazino’nun çabasını dikkate değer buldum. Yalnız her şarkıda ayrı bir konuyu eleştirmelerini hafif hedef dağıtmak olarak yorumladım. “Her şeye de karşı olmayın canım, o kadar kötü değil hayat” demek geliyor insanın içinden
Şu işin bir ortası yok mudur?
RTÜK bu ara hayli faal. Eline baltayı aldı özellikle müzik videolarına fena daldı.
Nerede etek, bacak, kol görse acımadan indiriyor ortasına.
Teoman’ın “Tek Başına Dans” videosu: Yazın denize giden bir çocuk bundan daha fazla kadın vücudu görebilir.
Berksan’ın “Beni Seviyor” videosu: RTÜK yasaklamasa kimsenin haberi olmayacak bir video. Dans eden kızlar var. Sıradan bir hip hop klibindeki gibi hareketler yapan kalça sallayan kızlar. İsmail YK’nın “Şappır Şuppur”undan hallice. Maç aralarındaki ponpon kızlar da benzer hareketler yapıyor.
Murat Boz’un “Geri Dönüş Olsa” videosu: Murat Boz ata biniyor ve klibin sonunda bir kızla öpüşüyor. Pamuk Prenses masalında da ancak bu kadarı var.
Bengü’nün “Saat 03.00” isimli videosu: Bengü evinde kürkle dolaşıyor. Bacakları görünerek ama (eyvah!) ardından havuza giriyor. Üzerinde mayo var tabii ki. Bundan ruh sağlığı bozulacak bir gencin zaten sağlığı hayli bozulmuştur sayemizde.
Murat Dalkılıç’ın “Merhaba Merhaba” isimli videosu: Birtakım iç çamaşırlı kızlar Dalkılıç’ın arabasının etrafında öbeklenmiş. Kırmızı ışıkta durmasını fırsat bilerek sileceklerin altını alıyorlar gibi bir şey.
En fazla cinsellik çağrışımı belki bu
videoda. Ama ruh sağlığı bozulur mu insanın emin değilim.
Sonuç: Klipler çok kötü (Teoman’ınki farklı bir tarz, onu ayrı tutuyorum), hikayesiz, anlamsız, birbirinin aynı ve sıkıcı. Avrupa’da falan 90’larda çekilen bazı Robbie Williams, Justin Timberlake videoların replikaları gibi. Kimsede hayal gücü kalmamış. “Kızları daya, atletli adamı ortaya koy, ver yanar döner ışığı tamam abi aynen böyle...” Ben olsam yaratıcılığa hakaretten ceza veririm hepsine. Onun dışında güzel kadınlar ve adamlar var bu kliplerde. Hepsi bu.
Tahammülsüzlük ve muhafazakarlık yükseliyor. “Yasemin Evcim’le gece jimnastiği gösterilirken ne kadar da modernmişiz” ile “Öpüşüyorlar, yasaklayın” arasında bir makul çizgi olmalı.
PAZAR ALBÜMÜ
“Given To The Wild” The Maccabees
Son dönem müzikseverlerin Babylon’da izleme fırsatı bulduğu gruplardan The Maccabees’in yeni yılın ilk haftası yayımlanan albümü “Given to The Wild”ı bir süredir dinliyorum. Yılın ilk klasik albümü diyen de var, Arcade Fire’ın önceki yıl ortalığı dağıtan “Suburbs”üyle kıyaslayan da. Ben bunları bir kenarda tutuyorum. Ama çok da etkilenmyorum bu tip laflardan. Size önermemin nedeni “Child”, “Glimmer”, “Slowly One” gibi şarkılarda yakaldıkları tertemiz, büyülü sound. Türkiye’de neden bütün dünyanın teknolojisi olduğu halde şöyle davul sesi çıkmıyor, neden böyle bas sesi gelmiyor? Belki teknik adamlarımız yanıtını biliyordur. Ben bilmiyorum. Sadece o binlerce reostası düğmesi olan aletlerde bir tane de “elleşmeyin kardeşim ses olduğu gibi doğal çıksın” düğmesi yok mu onu merak ediyorum.
İsimlerini İncil’den alan The Maccabees kah The Wild Beasts’in epik dramatizmi, kah Radiohead’in karamsarlığı, kah Arcade Fire’ın “indie” arena rock vurgusuyla (“Unknown”) gerçekten de yıl sonu listelerinde yer almayı hak eden bir albüm yapmış. Ama listeye falan girmese de pazarları dinliyorum şu sıra ben. Şikayetim yok...
İTİRAF EDİYORUM
* Megan Fox’un “Beyaz Show”daki gerginliği gibi gerginlik uzun zamandır görmemiştim. Literatüre geçsin. Bu arada dizine, boynuna, yüzüne kusur bulan çok değerli hanımlarımız. Eee, kıskanıyorsunuz. Dost acı söyler.
* Nuri Bilge Ceylan’ın kazakla ödül
almasına takılmıyorum. Ama Çelik’in “Ateşteyim”in klibindeki kazakla çıksaydı başkaydı Ceylan... Acaba bundan sonra ödül törenlerinde bir kazak modası başlar mı?
* Boğaz’a yeni köprü yapmak yerine New York’taki gibi iki katlı köprü yapılamaz mı acaba teknik olarak diye merak ediyorum.
Bu şekilde mevcut köprülere kaçak kat çıkarak bir anda dört köprüye sahip olup, malum üçüncüden yırtabilir miyiz acaba?.
* Kimbra’nın “Wow” isimli albümünde
güzel şarkılar var.
* Mesaj TV’de sabaha karşı
Cüneyt Arkın’ın “Ölüm Görevi”ne rastlayınca bir sevin bir sevin. İzlemediyseniz hemen Youtube.
Twitter’da sorduk
Zamanında TV’lerde karşınıza çıkan muhtelif kırmızı noktalı haller hangileri?
* Metin Arolat’ın “Yoğurt ve Merve İldeniz” temalı “Dert Değil” isimli klibi.
* Emel Müftüoğu’nun “Deli Et Beni” klibi.
* Yasemin Evcim’le gece jimnastiği.
* “İyi Geceler Öpücüğü” isimli program.
* “Tutti Frutti”
* Erotik Şair Nara Benek’in canlı yayında Cem Özer’in programında göğüslerini açması.
* Tarkan’ın “Salına Salına Sinsice” klibi.
(Şikayetler Twitter’a... İmza müdüriyet.)