Aylardan ekim; “yeni albüm çıkarma” mevsimi. Bakın önümüzdeki günlerde yayımlanacak, merakla beklenen albümlerden bazıları şöyle. Kesip saklayın, lazım olur
Coldplay “Mylo Xyloto”, 24 Ekim
Coldplay beşinci stüdyo albümünde yine Brian Eno ile çalışıyor. David Bowie’den U2’ya hangi grup biraz ünlenip ele gelse, Eno’nun elinden geçmiştir. Eno’nun felsefesi net: Basit olsun, vurucu olsun. Bu albümden yayımlanan iki single “Paradise” ve “Every Teardrop is a Waterfall” aynen böyle şarkılar. Basit ama kesinlikle stadyumda çaldığında büyüleyici bir ortam yaratacak türden işler. Dans müziği gibi tınlayan hipnotik “uzay” klavyeleri ve herkesin hep birlikte tekrar edeceği basit nakaratlar ve melodiler. Mylo Xyloto bir kahramanın adı. Olaylar onun başından geçiyor. Bu mutlu sonla biten bir aşk hikayesiymiş. Chris Martin kadınların hayran olduğu bir adam. Yakışıklı, rock yıldızı, sadık bir eş ve iyi bir baba. Mutlu sonla biten bu aşk hikayesiyle kadınların zaten kalbini çalmıştı, şimdi sanırım ciğerlerini de sökecek. İçimdeki ses (ve ilk iki single) bana grubun gene 12’den vuracağını söylüyor.
Metallica ve Lou Reed “Lulu”, 31 Ekim
Müzik dünyasını en fazla heyecanlandıran ortak çalışmalardan biri. Metallica hayranları Lou Reed’le, Lou Reed’ciler Metallica’yla tanışacak. Albümün ilk single’ı “The View”. Metallica’nın gitarlar ve davulla yarattığı dramatik yapı üzerinde Lou Reed, James Hetfield’i de yanına alarak hikayesini anlatıyor. Bakalım Reed’in “Şu ana kadar müzik adına yaptığım en iyi şey” dediği kadar var mı?
Florence and the Machine “Ceremonials”, 15 Ekim
“Ceremonials” hakkında gelen bilgilere bakılırsa albüm sanatsal yönü ağır basan bir indie pop çalışma olacak. Meşhur Abbey Road stüdyolarında dans müziğinde uzmanlaşmış kabul edebileceğimiz prodüktör Paul Epworth ile kaydedilen albüm, Florence Welsh’in muhtemelen büyük pop yıldızlığına oynayacağı albümü olacak.
Evanescence
“Evanescence”, 11 Ekim
Evet hâlâ var Evanescence. Amy Lee yeni bir grup kurdu bıraktığı yerden devam ediyor. İlk albümleri 17 milyon, ikincisi altı milyon sattı. Bu albüm mü? Valla Lee’nin “Ben MGMT’yi seviyorum. Ayrıca her zaman Massive Attack ve Portishead’den hoşlandım” demesi rock’ın o mahallesinde küfür kabul edilir. Albümde sürprizlere açık olmak lazım. Single “What You Want”ı dinleyince ne demek istediğini anlıyor insan. Bakalım eski hayranlarına yaranabilecek mi?
HAFTANIN ALBÜMÜ
“Velociraptor” - Kasabian
Kasabian sevdiğim bir grup değil. Bir türlü ısınamadım ben bu adamlara. Müziklerini de sevemedim. Velakin yeni albümleri kafamı karıştırdı. İlk dinlemeye başladığımda “Gene bir sürü manasız şarkı” dedim. Sonra “Tamam tamam, bir-iki güzel şarkı var” noktasına geldim. Ardından kendimi bu albümdeki “I Hear Voices” isimli şarkıyı tekrar tekrar dinlerken yakaladım. Sonra “La Fee Verte”i. Ardından “Days
Are Forgotten”ı.
Ve son olarak “Acid Turkish Bath”i.
İtiraf etmeliyim, bu haftanın albümü yazısı koca bir itiraftır. Albüm hem yeni ve taze fikirler içeriyor hem de işçilik sağlam. Benim açımdan Kasabian’ın en iyi albümüyle karşı karşıyayız ve tabii haftanın.
AJANDADAN NOTLAR
* Lamb konserine git! (1 Ekim)
Bu gecenin coşkulu olayı. Herkes orada olur. Lamb gibi bir grubu Salon gibi samimi bir ortamda kaçırmam. Hem erken de başlıyor, şahane.
* Manner Music’i canlı izle.
(4 Ekim)
Deniz (Cuylan) Portecho’da iyiydi. Manner ile (davulda Cem Mısırlıoğlu ve basta Brian Bender) daha da iyi. Babylon konserine gideyim muhakkak, bakalım sahnede nasıllar...
* James’i kaçırma, 6 Ekim
Maslak Refresh the Venue’de 90’lara yolculuk olur. 80’ler bitmeden 90’lar geldi aniden (Not: Avea Escape to Music konserleri devam edecekmiş. Hem de büyük isimler gelecekmiş. Bir araştır bunu...)
* Miles Kane’de coş (7 Ekim)
Miles Kane haftaya Cuma Otto’ya geliyormuş. Gitmezsek ayıp olur. Hem bize hem sevgili Brit müzik geleneğine.
İtiraf ediyorum
* Mobilya alana çekilişle umre sehayati hediye eden ve bunu “Geleneksel İmamoğlu Umre günleri başlamıştır” diye anons eden İmamoğlu Mobilya adlı kuruluşu kutluyorum. Promosyonda ve gelenekte yeni ufuklar açtınız.
* Kendimi şöyle yakaladım. Eleman: “Abi Capitol 99.5 çok iyi çalıyor. Paso 80’ler” Ben: “Reklam alabiliyor mu” (!)
* “Şehir dışına çıkarılırsak kimse Ferrari almaz” demeye getiren lüks oto galericilerin bu bahanesi son zamanlarda duyduğum en tırt bahane. (“Ferrari alamadım sevgilim, Kurtköy’deymiş Ferrarici, uzak geldi. Köşeden Marea aldım.”)
* Taksici anekdotu anlatana dayanamıyorum. “Abi geçen gün bi taksiye bindim...” Tamam arkadaşım, tamam kardeşim...
* Çakma “Gossip Girl”, çakma “Grey’s Anatomy”, çakma “Desperate Housewives”ndan sonra çakma “Mad Men”e de girişecekler diye korkuyorum.
* Ali Ağaoğlu’nun 2011 model Sakıp Sabancı edasıyla millete evlerini övdüğü reklamları izlerken gördüğüm tek şey, 2011 model bir adet Banker Kastelli nedense.