Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Elektrik faturalarımıza eklenen pay ve bandrol gelirleriyle birlikte TRT geçen yıl bir milyar lira girdi sağlamış. Sağlasın sağlasın da, şu soruyu sormak hakkımız değil mi?

TRT bir milyar lirayla ne yaptı

BBC’nin yaptığı gibi belgesel dizilerine imza attı da biz mi kaçırdık?

BBC’nin bütçesine baktım. Vatandaşından üç buçuk milyar sterlin topluyor İngilizler her sene. 10.5 milyar TL eder. Yani TRT’nin topladığının 10 katı. Sadece 10 katı. Sadece diyorum çünkü yaptığı iş TRT’nin bin katı.
Bu parayla dünyanın en iyi kamu yayıncılığını yapıyorlar mı? Evet. Dünyanın en saygın belgeselleri, programları, habercilik, pek çok formatta ve mecrada yayıncılık var mı? Var.
Ben diyorum ki TRT az bile alıyor. Daha çok verelim. Nasılsa her sıkışan, her yanlış yapan, her hesap hatası yapan faturaya birkaç lira ekliyor. Alıştık. Verelim, verelim ama karşılığını alalım.
Ticari açıdan kârsız falan diye kimsenin girişmediği ama kamu yararı olan programlar, yapımlar görmek istiyorum. TRT’nin ticari olmayan “kamu yararı” anlayışı ise kimsenin izlemediği diziye para vermek ve bu yolla B sınıfı ünlülere düzenli gelir sağlamak. Bana örnek ver demeyin, açın izleyin TRT ekranı bunlarla dolu (elbette çok değerli işler de yapılıyor tek tük ama yeterli değil).
Biz TRT’den dizi istemiyoruz, kamu yayıncılığı istiyoruz. Çok az insan dinliyor diye bir bölgeden radyo vericilerini kaldırmamasını, aksine bu tür yayınları desteklemesini bekliyoruz. Kim hangi müziği dinlemiyor araştırması yerine, “Kim ne dinliyor, ne yapıyor, ben onlara nasıl daha iyi hizmet ederim” diye düşünmesini istiyoruz bir milyar lirayla... Tamam BBC olmasın kabul ama doğru dürüst bir TRT olsun yeter.

Haberin Devamı

Van için Playback!

* Şarkı söylemeye ne gerek var, söyler gibi yaparsınız.
* Bir araya gelmeye ne gerek var, sanatçıların kliplerini koyarız, arka arkaya dönsün sabaha kadar.
* Salona gitmeye ne gerek var, İstinye Park’ta yaparız, bütün sanatçılar orada zaten, rahat gelirler.
* Seyircilere ne gerek var, cepten katılsınlar.
* Televizyondan yayınlayıp o saatteki geliri kaybetmeye ne gerek var, internetten yaparız o işi.
* Kalabalığa ne gerek var, boy boy koyarlar.
(Allah göstermesin bir daha yardım konseri falan gerekirse popçularımızın aklında olsun diye... Fedakarlığın sınırı yok...)

Haberin Devamı

Emek konusunu da yazsana!

Emek Sineması’nın “Kuran çarpsın yeniden yapacağız aynısından” ayağıyla yıkılıp yerine alışveriş merkezi yapılmasını, içine televizyon, elbise, spor ayakkabı, Ayvalık tostu, kazık pizza, yalandan Uzakdoğu yemeği falan satan dükkanlar açılmasını istemem.
Bu tip istihdam yaratma geyiğinden de çok sıkıldım. Biraz da kültür sanat istihdamı yaratın kardeşim. Garson, turizmci kadar kültür sanat alanında çalışacak personele de ihtiyaç var.
Ben bütün o bina kompleksinin sinemadan, klasik müziğe, rock’a, cazdan, tiyatroya, sergilere, dans performanslarına geniş bir yelpazede kullanılmasını isteyenlerdenim. İçinde birden fazla salon olduğunu hatırlatırım.
İçinde bu etkinlikleri izlemeye gidenlerin sosyalleşebileceği bir-iki yer de bulunsun. Şehrin en klas, yıl boyu canlı kültür merkezi ve sosyal alanı olsun o bina. (Alkollü mü alkolsüz mü, dışarı masa atılacak mı geyiklerine daha var).
Emek illa vizyon filmleri göstersin diye diretenlerden değilim. Film festivallerinin, özel gösterim haftalarının, tematik seçkilerin sineması olsun razıyım.
İKSV’nin niyeti de aşağı yukarı bu. Serkl Doriyan bina kompleksini içindeki salonlarla şehrin en gözde kültür merkezlerinden biri haline getirmek. Restoranı kafesi ve sosyal ortamıyla...
Ben iyi bir proje hazırlayacaklarına eminim. Ama burada kilit nokta devlet yardımı.
Bakın Bülent Eczacıbaşı’nın basın toplantısı düzenleyip İKSV’ye dair mali rakamlar vermesi biraz bundan. Kamuoyunu bilgilendirmek ve kültür sanat faaliyetlerinde devlet desteğinin artmasını talep etmek. Bu haklı bir talep. Devlet TRT dizi yapsın diye topladığı paraların bir kısmını da şehrin ortak hafızasını korumak, kültürel ve sanatsal çekim alanları yaratmak için kullanmalı.
İstanbul dünyanın kültür merkezlerinden biri oluyor. Bu yatırımların ekonomik anlamı da büyük olacaktır. Kamu yönetimi bunu anlamalı.
Her şeyi devletten beklemiyoruz. Ama yükün onda birini üstlenseler Türkiye değişir.
Emek yaz dediniz yazdım.

Haberin Devamı

TRT bir milyar lirayla ne yaptı

Gitar çalan Kuzey Koreli çocukları izlediniz mi?

Ben izledim. Şu ara paylaşılan en gözde videolardan biri. En fazla 5-6 yaşında çocuklar yan yana dizilmiş, robot gibi klasik gitar çalıyor. Sokakta oynamak yerine 4-5 yaşında kim bilir hangi korku ve disiplin önlemleriyle 30 yaşında gibi gitar çalıyor, minicik parmaklarını aça aça imkansız bareleri basmaya, karmaşık arpejleri yapmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu basbayağı yapıyorlar. Sıkıysa yapmasınlar.
Bu çocuklara bakarken aklıma bir piyanistimizin AKP’ye oy vermesinler diye varoşlara klasik müzik götürme ve minikleri küçükten eğitme projesi geldi.
Valla haklı piyanist. AKP’ye oy vermeyecekleri ve arabeskle “kirlenmeyecekleri” kesin bu çocukların. “Tertemiz”ler...

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Lioness: Hidden Treasures” Amy Winehouse

Şunu açıklıkla söyleyebilirim, bu albüm bir ölü ünlünün arkasından “para kıralım” diyerek yapılmış uyduruk bir albüm değil. Ve geliri Amy Winehouse Vakfı’na gidiyor. Bu albüm, güzel şarkılardan oluşan bir derleme. Bu gözle bakın. Demolar, deneme kayıtları, yayımlanmamış kayıtlar içeriyor. “Our Day Will Come”, “Tears Dry...”ın orijinal versiyonu, muhteşem “Valerie”nin 1968 yılı versiyonu. Drum’n bass tadında bir adet “Girl From Ipanema”, Nas’lı nefis bir hip hop şarkısı “Like Smoke”, şahane “Half Time”... Ben hepsinin müptelası oldum. Salaam Remi ve Mark Ronson prodüktör olarak olabilecek en iyi işe imza atmışlar. Muhakkak dinleyin. Cumartesi gecesine şahane bir başlangıç ayrıca bu albüm. Ama çok da “hüzünlü” aslında. Bir zamanlar “Our Day Will Come” (“güzel günler göreceğiz” diye çeviresim geldi) isimli şarkıyı kaydetmişsiniz, kimbilir neler hayal ederek. Ölümünüzden sonraki albümünde açılış şarkısı oluyor.

İTİRAF EDİYORUM

* “Ama Fransa da Müslüman Cezayirlileri öldürmüştü” tadında yayın yapan Burç FM’de bu yayının aralarında tüy dökücü krem reklamı yapılmasına kahkahalarla güldüm takside. “Kalleş Fransa vs...” ardından “Orada bir daha tüy bitmeyecek, pesbembe olacaksınız, pırıl pırıl parlayacaksınız, cillop gibi...” aynen böyle.
* Reklamlarda “G.O.R.A.’daki Arif gibi konuşan” animasyon eşeğe kılım (Cem Yılmaz bu eşekten telif alıyordur inşallah).
* Geçenlerde pek beğendiğim “Havana Cultura” albümünü yazarken ekibin bir kısmının birkaç hafta önce Babylon’a geldiğini atlamışım. Aslında keşke bu albümü evvelden dinleyip geldiklerinde önerseymişim (bkz. masaya gelen zarfları zamanında açmak).