Mitinge gidene sorarlar.. Nasıldı? İyiydi der geçemezsin, soranı kesmez, ‘neye göre iyiydi’ demese bile aslında istediği budur..
Ama kıyas lazımdır, şuna göre iyiydi, falancanın şu mitinginden daha kalabalıktı, fişmekanın o mitinginden daha coşkuluydu diye..
Madem âdet böyle, kıyaslayalım.. Meydan CHP’nin 22 Mart’taki yerel seçim mitinginden daha doluydu.. İnsanlar daha coşkuluydu..
*
Hemen ikinci soru gelecek biliyorum; Kılıçdaroğlu nasıldı?
Biliyorsunuz ona artık Kemal diyorlar.. Beyi meyi yok, sade Kemal..
Kendi de böyle diyor zaten; memur Kemal’im, emekli Kemal’im, halkın Kemal’iyim diyor..
(En çok, en coşkulu alkışı bu sözlerle aldı)
Sorma sırası bende.. Kılıçdaroğlu nasıldı derken merak ettiğiniz ne? Neye göre nasıldı?
Hitabet gücü olarak mı nasıldı?
Kürsü hâkimiyeti olarak mı nasıldı?
Algı olarak nasıldı?
*
Üçüncüsünden başlayalım.. Valla halka kendinden biriymiş muamelesi yapıyor.. Kemal diye bağıran da var, Kemal Abi diye seslenen de; sesini duyurmaya çalışan da..
Kürsü hâkimiyeti derseniz; çok iyi değil.. Bir noktaya mıhlanıp kalmıyor, bir o yana bir bu yana yürüyor ama o kadar.. Kitleyle diyalog kurmuyor..
Belagati de kuvvetli değil.. Edebi cümleler kurup büyülemiyor..
Konuşması düzdü, sıradandı, az vurguluydu..
Politikacı gibi değil, halk gibi konuşuyordu..
Ama bu halini şikâyet edene rastlamadım.. Bülbül gibi şakımalı diyeni duymadım.. Diğer yerleri bilmem ama İstanbullulara kendini sevdirmiş..
Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında sokak sokak dolaşırken sevdirmiş.. Kendilerinden biri olarak görüyorlar..
Zaten Çağlayan’ı dolduranlar bu duyguyla meydana koştu..
Bizim Kemal gelmiş!..
68’in devrimci ruhu kaldı mı?
Kemal (artık biz de böyle mi hitap etsek) kürsüye ‘68 kuşağının devrimci ruhunu getirdim’ sözleriyle çıkınca eyvah dedim..
Herkesi bilemem ama benim tanıdığım 68’lilerin tümü AKP’li oldu..
Devrimci ruh mutasyona uğradı..
Aslına bakarsanız; tuz buz oldu!..
Kemal, o ruhtan bahsedip baltayı taşa vurmasa!
(O ruhu hâlâ taşıyanların önünde saygıyla eğilirim)
Hitabet gücü, anlatım gücü, vurgu gücü zayıf dedik.. Bir ara öyle bir cümle kurdu ki; (aslında üst üste iki kere oldu) meydanı evet diye bağırttırdı..
Meydan evet diye inledi..
Şöyle oldu.. Kürsüden ‘bu aldatmacaya hayır diyecek miyiz’ diye sorunca..
Meydan mecbur eveeet diye bağırdı..
Hayır diye bağırsa evet anlamı çıkacaktı; aldatmacaya evet diyeceğiz..
Evet diye bağırdılar ki hayır anlamı çıksın diye..
Kelli felli bir amca anında uyandı; tersten slogan attırıyor..
Erdoğan 12 Eylül’de evet mi dedi, hayır mı?
Kılıçdaroğlu’nun akıllarda yer edecek, miting alanından evlere, iftar sofralarına, kahvelere, işyerlerine taşınacak sorusu buydu..
Ben memur Kemal’im diye başladı; memur olduğum halde 12 Eylül Anayasası’na hayır dedim..
Başbakan da açıklasın; 12 Eylül Anayasası’na evet mi demişti, hayır mı?
*
Başbakan açık sözlüdür.. Cevap vereceğini sanmıyorum ama verirse doğrusunu söyler..
Evet vermişse evet verdim der..
Hayır vermişse hayır..
Sandığa gitmemişse gitmedim der..
CHP mitinginde gözüme çarpanlar..
Miting alanına girdiğimde bangır bangır; yiğit muhtaç olmuş kuru soğana türküsü söyleniyordu.. Saz eşliğinde ağlamaklı bir hal vardı..
Devamında..
Sen doğdun üç gün aç tuttuk, üç gün meme vermedik sana..
Hasta olmayasın diye töremiz böyle diye..
Türküsü geldi..
Yaşı 50’ye dayananlar için hoş, nostaljik, anlamlı da gençler için! İnsanın yüreğini kıpır kıpır edecek, kanını deli gibi döndürecek müzik yok mu?
*
Milletvekilleri ve Parti Meclisi üyeleri tanıtılırken en çok alkışı iki kişi aldı..
Süheyl Batum ile Muharrem İnce..
O an aklıma geldi.. İkisi de iyi hatip.. Halk da seviyor, Kılıçdaroğlu’ndan önce 10 dakika kürsüye çıksalar, memleket meselelerini anlatsalar daha yararlı, daha anlamlı olmaz mı?
Schuster’e teşekkür..
Türkiye’ye ayak basan her yabancıya soğuk duş şarttır..
Şoklama..
Schuster’in başına gelen de budur.. Kimse ona stada bu yoldan gidersen uğursuz gelir, bazı takımlar da Beşiktaş’a ters gelir dememiş..
Bu İbrahim Akın ne yapar ne eder bir tane yuvarlar diye uyarmamış..
Adam hesabını kitabını yapmış; rahat alacağını düşünmüş, fırsat bu fırsat kenarda köşede kalan mal varlığını sahaya sürüp, işe yarar mı görmek istemiş..
Orta alana Ernst’in yanına Delgado’yu koymuş; çuvallamış..
Arka ikiliye Ferrari ile Ersan’ı yerleştirmiş; evlere şenlik olmuş..
Nihat’ı daha özgür bırakmış; saç baş yoldurmuş..
Sonuç 2-0 olmuş..
Schuster iki Türk takımının maçında Alman gibi düşündü; bedelini ödedi..
Mesele bu kadar basit..
Schuster’e aslında teşekkür etmeliyiz; Delgado’nun kifayetsizliğini, Nihat’ın yetersizliğini, Ferrari’nin ağır kaldığını, Hilbert’in sıradan olduğunu gördük.
Kâğıt üstündeki bol alternatifin sahada geçerli olmadığını anladık..
Üç puan verdik ama çok şey kazandık!..
Schuster de anlamışsa yırttık..
Mesele yok demektir..