Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ünlü inşaatçı Ağaoğlu başı çekti.. ‘Benim yaptığım bina da çürük’ itirafları başladı.. Bakan Çelik de katıldı..
1998 yılından önce yapılan binaların yüzde 90’ı çürükmüş!
19 milyon binadan 16 milyonunun yıkılması gerekiyormuş!..
Niye mi?
Mühendislik kötüymüş, malzeme kötüymüş, işçilik kötüymüş.. Kullanılan kumun yüzde 20’si 30’u midye kabuğu, yüzde 20’si balçık ve tuzlu suymuş..
Yani sadece statik hesapların değişmesiyle.. Deprem tehdidi altındaki yerlerin yeniden belirlenmesiyle.. Yeni yönetmelikle ilgili bir durum değil..
İkinci derece deprem bölgesi olan bir kentin birinci derece deprem bölgesine alınmasını anlarım..
Eskiler yedi ve üzerine dayanamayabilir..
Kullanılan demirin kalitesi ve kalınlığı yetersiz kalmıştır falan filan..
Bizimki bunun ötesinde..
Denizden alınan içi midye kabuğu dolu kum kullanılmış!.. O kum zamanla demiri çürütürmüş!..
Çürütmüştür de..
Peki o binayı yapan mühendisler bunu bilmiyor muydu?
Fakültede öğretilmemiş mi?
Kardeşim bu malzeme olmaz dememişler mi?
Bu kumla altı katlı, yedi katlı apartman dikilmez diye itiraz etmemişler mi?
Demişler de müteahhitlere dinletememişler mi?
*
Yoksa bütün binalar inşaat kalfalarına mı teslimdi!
İstanbul’u şöyle bir turlayın.. Estetikten yoksun on binlerce bina görürsünüz.. Onların neredeyse tamamı kalfalar tarafından yapıldı..
Çoğu kaçak kuçak..
Benim sorum mühendislerin yaptığı binalar için..
1998 yılından önce yapılan bütün binalar çürükse, yıkılması gerekiyorsa, insanlar canlı canlı tabutta yaşıyor haldeyse..
Bu ülke, hiç mi mühendis yetiştirmedi..
1771 yılından beri mühendis yetiştiren İTÜ, bu duruma ne diyor?
9. Cumhurbaşkanı Demirel de, İTÜ İnşaat Fakültesi mezunu.. Başbakanlık yaptı, Cumhurbaşkanlığı yaptı.. Lakabı barajlar kralıydı..
O ne diyor?
Memleketin her tarafı çürükse söyleyecek bi lafı vardır..
Rektörlerin, dekanların, hocaların, mühendisler odasının..
Yok mu?
Fakültede midyeli balçık gibi deniz kumuyla bina yapılmaz dediler mi, demediler mi?

Haberin Devamı

Meclis yine seyirci kaldı
Ulaştırma Bakanlığı’nın yapısı da baştan aşağı değiştirildi.. Zaten adı da değişti..
Müsteşar, genel müdür, genel müdür yardımcıları müşavir kadrosuna geçti..
6 bin 400 yeni kadro açıldı..
Merkez ve taşra teşkilatının yapısı değiştirilecek..
İyi mi oldu kötü mü derseniz, bilmiyorum.. Belki çok iyi olmuştur, bakanlık daha etkin daha üretken olmuştur, daha hızlı iş yapar hale gelmiştir..
Bu ayrı..
Beni ilgilendiren bu değişikliğin nasıl yapıldığıdır..
Yasa ile yapılmalıydı.. Kararname ile yapıldı..
Meclis orada, kapısı açık.. Orada konuşulmalı, tartışılmalı, yasallaşmalıydı..
Böyle olmadı.. Hükümet altı ay önce aldığı yetkiyle yaptı..
Yürütme kendini yasamanın yerine koydu..
Tatsızlık burada..
*
Sadece ulaştırmada değil, milli eğitimde de sağlıkta da adalette de çok önemli değişiklikler ‘kararname’ yöntemiyle yapıldı..
Şimdi diyecekler ki böyle daha hızlı oluyor.. Yasalar hızla bir gecede çıkıyor..
İyi o zaman Meclis’i kapatalım! Onca personele onca masrafa ne gerek var? Milletvekilleri yılda bir kez toplansın hükümete yetki versin olsun bitsin..
Hatta onlar da vermesinler..
Biz verelim.. Sadece yürütmeyi seçelim!
Hatta sadece Başbakan’ı seçelim.. İşler daha hızlı olur..
Böylece, parlamenter sistemle yönetiliyoruz diye birbirimizi kandırmış da olmayız..

Haberin Devamı


Bakan’dan ‘yorumsuz’ alıntılar..
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin öyle laflar ediyor ki insan anlamakta zorlanıyor..
Birkaçını yorum yapmadan sıralayayım..
Kararı siz verin..
13 askerin Silvan’da PKK saldırısıyla yanarak ölmesi üzerine..
“Yangın ya ateşle çıkar ya bombayla çıkar ya roketle çıkar ya benzinle çıkar. Netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır. Sebebini araştırmak, sebebini söylemek bir şey ifade etmiyor..”
*
Van’da üç öğün yemek dağıtıldığını duyunca..
“Biz de mi buraya bir çadır kursak acaba..”
*
Çadırda kalan depremzedelere..
“Koskocaman sarayda oturuyorsunuz..”
*
KCK operasyonunda Prof. Ersanlı’nın tutuklanması üzerine..
“Büşra Hanım Türkiye’deki binlerce profesörden bir profesördür. O profesör hanımın da tutuklanma sürecini biz izliyoruz. Bu ülkede binlerce insan tutuklanırken bir profesörün tutuklanmaması gerektiğini savunmanın hukukla, adaletle ne kadar bağdaştığını anlamakta zorlanıyorum(...)
Bütün profesörler tutuklanmış olsa merak eder sorabiliriz, ama binlerce profesörden biri tutuklanmış olabilir..”