Kılıçdaroğlu’nun Kadıköy mitingini iptal etmesi, doğru bir kararmış, yerinde bir kararmış..
CHP liderinin kararlı duruşu sayesinde Taksim açıldı..
On binler meydanı doldurdu.. CHP Taksim Meydanı’nda muhteşem bir miting yapmış oldu..
Bilenler 1977’yi anımsadı..
Taksim’in nasıl geri alındığını anlatayım..
Polis, biber gazı sıkarken şaşkındı
Polis orantısız güç kullandı, önüne gelenin gözünün içine biber gazı sıktı..
Ama sıkarken şaşkındı..
Çünkü terör örgütü olmadığını biliyordu.. Karşısında kurşun sıkan, molotof atan, taş fırlatan, ortalığı yakıp yıkan insanlar olmadığını görüyordu..
Kim vardı?
İşinden çıkan bankacı vardı, evinden fırlayan hanım teyze vardı, dükkanını kapatan esnaf vardı..
Halk vardı..
Çantasını omzuna atmış iş kıyafetli kadın vardı.. Şortlu genç vardı.. Polisin hiçbir eylemde görmediği insanlar vardı..
Bekli de hayatında hiçbir eyleme katılmamış insanlar vardı..
*
Düşünün, bir tarafta tazyikli su sıkan, biber gazı sıkan, plastik mermi atan maskeli polisler..
Tam karşılarında şortlu, tişörtlü gençler.. Diz üstü etekli kızlar..
Polis öfkeliydi ama aynı zamanda da şaşkındı..
Çünkü karşılarında bugüne kadar görmedikleri bir kitle vardı..
TOPLUMUN BARDAĞI TAŞTI
Nasıl mı taştı, kim mi taşırdı? Anlatacağım.. Başından başlayalım..
Perşembe akşamı Gezi Parkı’ndayım.. Ne olup bittiğini yerinde görmek, tarihi direnişi yaşamak istedim..
Akşamın 10’uydu.. Karnaval havası vardı.. Türkü söyleyenler, halay çekenler, sohbet edenler.. Binlerce insan çimenlerin üzerine oturmuş, kimi çay, kimi kahve içiyordu.. Kimi de bu son fırsat diye düşünmüş olmalı ki, yeşillikler üzerinde birasını yudumluyordu..
Park içinde onlarca el tezgahı da vardı.. Köfte satan, karpuz dilimi satan, çay-kahve satan, simit-peynir satan.. Yok yoktu..
Gördüğüm en güzel eylemdi..
Tanık olduğum en barışçı direnişti..
Çok hoşuma gitti.. Gece yarısına kadar kaldım.. Gecenin ilerleyen saatlerinde park sessizleşti, nöbet tutanlar kabuğuna çekildi.. Kitap okuyanlar, uyuklayanlar, sohbete devam edenler..
Eve döndüm..
Sabahın erken saatlerinde kötü haberle uyandım.. Polis gün ışırken Gezi Parkı’nı basmıştı..
Hücre evini basar gibi..
İşgal edilen toprakları geri alacakmış gibi..
Kitap okuyan gençlerin üzerine biber gazıyla gittiler.. Tazyikli su sıktılar.. Püskürttüler..
Gezi Parkı ele geçirilmişti..
Etrafına barikat kuruldu, giriş yasaklandı..
Ağaçlar kesilmeye hazırdı artık.. Belediyenin testeresi çalışabilirdi..
*
Bu halde protesto edildi.. Polis buna da öfkelendi.. Taksim Meydanı’na kaçanların üzerine de biber gazıyla gitti..
Toplumun bardağı o anda taştı..
Öğleden sonra Taksim’de neler olduğunu duymayan kalmamıştı.. Evinden çıkan, işinden çıkan Taksim’e yöneldi..
Dudaklarda tek bir sözcük vardı; bu kadarı da fazla..
Bu söz sadece Gezi Parkı’na kışla görünümlü AVM yapılmasına tepki değildi.. Bu söz sadece polisin her protestoda, her eylemde, her itirazda biber gazı sıkarak ortalığı savaş alanına çevirmesine tepki değildi.. Bu söz sadece halkı yok sayanlara yönelik tepki değildi..
Otoriterleşmeye, totaliterleşmeye itirazdı..
*
Ben hayatımda böyle bir eylem görmedim.. Bu kadar uzun süreli protestoya tanık olmadım.. Cumartesi sabaha karşı üç-dört binlerce insan sokaktaydı...
Toplumun bardağı taştı demem bundandır..
Eylemi idare eden, başı çeken örgüt falan yoktu.. Elinde tencere tava çalan kadınlar vardı.. Tencere tava çalan kadınların karşısına polis dikildi.. Kentlerine sahip çıkmalarına izin verilmedi..
Türkiye bu manzaraya ilk kez tanık oldu..