CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu güzel bir yasa teklifi hazırlamış.. Okuduğu her kitap için hükümlünün cezasının üç günü infaz edildi sayılsın...
Yılda 12 kitap, 36 günle sınırlayalım demiş..
Güzel yanı şurada.. Teklif yasalaşırsa kitap okuma ceza olmaktan çıkacak, ödüle dönüşecek... Okumanın karşılığı özgürlük olacak...
Şahane..
Bence yılda 12 kitap az, 24 kitap olsun; karşılığı 72 gün..
Özendirici olsun..
*
Öneri güzel de tutar mı?
Tutmaz..
Bu millet kitap okumayı ceza olarak görmekten vazgeçmez.. Yıllardır; şiddet uygulayana, ağaç kesene, kavgaya karışana, hırsızlığa bulaşana hâkimler kitap okuma cezası vermedi mi?
Kitap oku, cezanı çekmiş ol dendi..
Kitap eşittir ceza oldu..
*
Bir de şu var; millet zaten kitap okumayı sevmez.. Hele gençler eline kitap almayı zaten ceza olarak görüyor..
Gazeteler yaz tatili öncesi, uzun bayram tatili öncesi memleketin aydınlarına dayanarak okunacak kitaplar listesi yapar..
O listeye bakıp tatil kitaplarını seçen kaç kişi vardır?
Bir, iki, üç.. Bilemedin beş, on..
Büyük çoğunluk tatil kavramıyla kitap kavramını yan yana getirmez bile.. Kitap derstir, ödevdir, mecburiyettir, cezadır..
*
Kitap okuyana erken tahliye işi tutmaz dedik ya, bunu söylerken elimizde güçlü veriler var..
Mesela ilk kitap okuma cezasına çarptırılan kişinin öyküsü..
Yıl 2002.. Alpaslan Yiğit halkın rahatını bozacak şekilde sarhoş olmaktan mahkemeye düşer.. Yargıç ona bir ay süreyle her gün jandarma nezaretinde 1.5 saat kitap okuma cezası verir.. Yiğit, hâkime yalvarır yakarır..
Normal ceza ver, paşa paşa yatayım, kitap delikanlıyı bozar..
Hâkim dinlemez..
Yiğit kaçar.. Kitap okuyacağına kaçak yaşamayı tercih eder.. Altı ay kaçak yaşar, sonra gelir teslim olur..
Gerisini kendiyle o tarihte yapılan söyleşiden okuyalım..
*
Cezaya tepkiniz ne oldu?
Hâkim beye, “Bana da herkes gibi ceza verin” dedim. “Ben delikanlı adamım dedim, bu cezayı verirseniz herkes benimle alay eder” dedim. Ha evde bulaşıkları yıkamışsın ha kütüphanede kitap okumuşsun diyordum kendi kendime. Ama hâkim bey kararını değiştirmedi. Ben de kafam çok karıştığı için Ankara’ya gittim.
Yani kaçtınız?
Öyleymiş, sonradan öğrendim.
Neden geri döndünüz sonra peki?
Tam 6 ay dolaştım durdum. Sonra anladım ki bu kitapları okumadan bana rahat yok.
Kütüphaneye ilk girdiğinizde neler hissettiniz?
Önce çok kötü hissettim kendimi. İşkence gibiydi.
Sanki bütün kasaba beni izliyor da kıs kıs gülüyor gibi geliyordu bana. Başıma da bir adam dikmişler, beni takip ediyor.
Hangi kitapla başladınız? Gerçekten okuyor muydunuz sayfaları?
Türk Yazarlar Sözlüğü diye bir kitapla başladım. Bir de Atatürk’ün hayatını okudum. İkisi de çok kalın olduğu için 1 ayda ancak bitirdim zaten.
Aslında okuyor gibi yapıp sayfaları geçiştiriyordum. Ama hâkimin okuduğum yerlerden sınav yapabileceğini söylediler, sonra okumaya başladım. Çok zorlandım, Allah düşmanıma bile böyle ceza vermesin!
Keşke hapis yatsaydım da okumasaydım dediğiniz oldu mu?
Başından beri öyle dedim zaten. Belediye başkanımız “Sabıkana işlenir, iş bulamazsın bir daha’’ deyince bağrıma taş basarak okudum. Yoksa 15 gün nedir ki? Aslanlar gibi yatar çıkardım, köy kahvesine girerken de başımı dik tutardım.
Şimdi dik değil mi başınız?
Dik ama o kadar dik değil. Köylülerin beni görünce kıs kıs güldüklerini biliyorum. Ama kitap okuyunca onların bilmediği şeyi öğrendim. Ben de onlara gülüyorum şimdi.
*
Memlekette ilk kitap mahkûmu Alpaslan Yiğit gibi düşünen milyonlar var.. Kitabı ceza olarak gören..
Bu sebeple yasa teklifi güzel ama tutmaz dedim.. Mahkûmların çoğu paşa paşa yatmayı tercih eder..