Bira denince ilk akla gelenler Almanlar olsa da dünyanın en iddialı biralarını Belçikalılar üretiyor. Belçika’nın asırlık manastırlarında papazlar tarafından yapılan biralar Türkiye’ye de geldi
Belçika’nın en iddialı biraları altı Trappist manastırında papazlarca yapılıyor.
Bundan birkaç yıl önce şarapsever bir arkadaşım Belçika’ya gidiyordu. Yola çıkarken benden “Orada hangi şarapların tadına bakayım?” diye tüyo isteyecek oldu.
Ve benim “Şarabı boşver... Belçika’nın biraları çok özeldir, onlardan tatmalısın. Hele Trappist cinsi biralarından ısmarlarsan, kral muamelesi göreceğinden emin olabilirsin” cevabıma çok şaşırdı. Ertesi hafta elinde koca bir şişe Trappist tipi birayla geldiğinde, şaşkınlığını üzerinden atmış gibiydi.
Meğer arkadaşım iki ahbabıyla birlikte, Brüksel’in göbeğindeki Grand Place’da bir kafeye oturmuş ve söylediğim biralardan birini ısmarlamış. Bir arkadaşı diyet kola söylemiş, biri de sıradan bir bira istemiş. Az sonra gümüş bir tepsiyle gelen garson, dantel bir örtünün üzerindeki şişeden kristal bardağına ağır ağır döktüğü birayı arkadaşıma adeta reveransla sunarken, sıradan bira ile kolayı ise gönülsüzce açıp alelade bir havayla servis etmiş. Söylediğimi bizzat yaşayan arkadaşım, gülümseyerek “Bir bira ısmarladığım için özel bir itibar göreceğim hayatta aklıma gelmezdi” itirafında bulundu.
Fransa’dan göçen papazlar biracılığı geliştirmiş
Gerçekten de Belçika’nın bazı biraları, neredeyse Fransa’nın Grand
Cru Bordo’ları gibi prestijli, öyle her yerde bulunmayan ve peşlerinde koşulan, koleksiyonu bile yapılan ürünler.
Ve Belçika’nın sadece bu tip özel biraları değil, ortalama kalitedeki biraları bile belli bir çizginin üzerinde.
Belçika’nın birada iddialı bir ülke olmasının ardında, soğuk ikliminde üzüm yetişemediği için ana içkisinin arpadan yapılan bira olması kadar, bu biraların yapıldığı manastırlardaki papazların ustalıkları da yatıyor.
Belçika da aslında bir zamanlar şarap ülkesiymiş, Romalılar devrinde ana içkisi şarapmış. Ancak 15’inci yüzyılda ülke soğuk iklim kuşağına girmiş ve bağlar kurumuş, bunun üzerine Roma teknikleri tahıla uyarlanarak şarap yerine bira yapılmaya başlanmış. Belçika biracılığının lokomotifleri ise manastırlar olmuş. Dini baskılardan bunalıp Fransa’nın şarabıyla ünlü Burgonya bölgesinden Belçika’ya göçen tarikatlar, manastırlarını burada yeniden oluşturmuş. Buralara yerleşince, geçinebilmek için şarap ürettikleri önceki hayatlarından farklı olarak, arpayı işleyerek bira yapmaya yönelmişler.
Titiz, ayrıntı düşkünü ve vakti de bol bu disiplinli din adamları biraların da en güzellerini yapmışlar. Ve işin ilginci, Burgonya şarapları nasıl ince nüanslı, kompleks, benzersiz özellikte şaraplarsa, Belçika biraları da bira dünyasının “Burgonya”ları olmuş...
Koyu renkli, yoğun, sert içimli ve yüksek alkollü
Bugün Belçika “Trappist” denilen altı manastıra ve onların dünya çapındaki biralarına ev sahipliği yapmanın yanı sıra kimi artık var olmayan manastırların eski reçeteleriyle yaptığı biralarıyla da ünlü.
Bu biralar İngilizlerin ale’leri tarzında, tankın üzerinden verilen maya ile yapılmış, hafif bulanık, koyu renkli, yüksek alkollü ve biraz da ağır içimli biralar. Bunların büyük bölümünün alkol dereceleri, fermantasyon sırasında biraz şeker şurubu da eklenerek yükseltiliyor. Biranın içinde şeker kalmıyor, şeker alkole dönüşerek bu biraların derecesini sekize, hatta dokuza çıkarıyor. Böylece, bira şarabın da yerini tutuyor. Bu tip yüksek alkollü biraların çoğu, maya tortuları da içlerinde kaldığından tıpkı şarap gibi yıllanıyor,
“raf ömürleri” 10-15 yıla kadar uzanıyor.
Westvleteren, Orval, Westmalle, Rochefort, Chimay ve Achel manastırlarında papazlar, asırlık reçetelerle bu biraları üretmeyi sürdürüyor. Üretimleri butik ölçekteki bu biralar Belçika dışında da pek bulunmuyor, Belçika’da bile özel kafelerde, iyi restoranlarda yudumlanabiliyor.
İşte bunların en ünlüleri, geçtiğimiz günlerde üç çeşidiyle Türkiye’ye de
geldi. Bir başka ithalatçı da, Trappist kategorisinde olmayan ama yine
manastır reçetesiyle üretilen bu tip
bir birayı daha getirdi.
Ferahlatıcı ve serinletici özellikleri olmayan bu biralar, öyle herkese göre değil. Bir kere buz gibi soğutulmuyor,
9-10 derecede içiliyorlar. Renkleri koyu, görüntüleri bulanık. Tadlarında bol kullanılan şerbetçiotunun acılığı, alkolün keskinliği ile tatlımsı ve ekşimsi nüanslar ön planda. Ağızda kalın dokulu, köpükleri kremayı andıran yoğunlukta
ve kalıcı, tok ve sert içimliler. Tadanlar onları ya çok seviyor ya da nefret ediyor...
Belçika’nın iddialı manastır biralarının Türkiye’ye gelişi, bira dünyamıza renk katacak, bira severleri yeni damak tadlarına yelken açtıracak. Ve belki de hâlâ yemek sofralarına pek çıkamayan biranın restoran masalarında daha fazla gözükmesine yardım edecek. Manastır biralarının en iyi eşlikçileri midye, ördek ve dana gibi lezzetler zira... n