Bu küstahlık nereden cesaret buluyor?İktidarın bugüne dek sürdürdüğü teslimiyetçi politikadan elbette... Hükümetin "AB'ye girme umudu karşılığında veremeyeceğim taviz yoktur" tavrı yüzünden...Ancak tek kabahatli iktidar mı? Peki bu tür aşağılamalar karşısında basınımız ve köşe yazarları gereken ulusçu tavrı alıyor mu? Üniversitelerimiz, aydınlarımız (AB davulu çalan ve adına aydın denen satılıklar hariç) emekli büyükelçiler, öğretmenler, mimarlar, mühendisler, barolar, sendikalar, STK'lar... Onurumuza yapılan saldırılara bu ülkenin okur yazar takımı gereken tepkiyi veriyor mu?Bundan 20 yıl öncesini anımsıyoruz... ABD'de Ermeni Soykırımı tasarısı hazırlandığı haber olarak ulaştığında bile önce basından sonra muhtelif odaklardan tepki görürdü. Bu tepkiler caydırıcı etken olurdu. Ne oldu bize? Avrupa Parlamentosu'nun 56 üyesinin Başbakan Erdoğan'a gönderdiği "kınama mektubu" adlı müsvedde doğrusu bir sömürge ülkesinin başbakanına gönderilmez. Buna mektup da denemez. Bir hakaretname... Bir aşağılama belgesi... Sözde Diyarbakır olayları kınanıyor... Terörden veya PKK'dan tek satırla olsun söz yok. Tüm suçlu ordu ve hükümet. Bu yüzden, yani "Türk yetkililerinin ve ordunun Kürt nüfusa yönelik tek taraflı ihlallerini sürdürmesi halinde AB ile müzakeler durdurulabilir"miş... Mal bildirimi yasa taslağına göre, haksız edinilen mala devlet el koyamayacakmış. Buna "Çaldığın yanına kâr kalacak" taslağı desek... Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray, Emin Çölaşan'a bir mektup göndermiş. Şöyle başlıyor:"12 Eylül öncesinde yaşanan sağ - sol terör çatışması bugün yok. Ancak yeni tehlikeler kapımızda: Dinsel bölücülük (irtica) ve etnik bölücülük (Kürtçülük). Dinsel bölücülük bugün yok gibi görülebilir. Ancak AKP iktidarının koruması altındadır. Bugün harekete geçmiyorsa, nedeni, alabildiğince beslenip semirmekte olmasıdır. Yarın bu olanak kesildiğinde çok büyük patlamalara neden olacaktır..."Ne diyelim? Siz yine de enseyi karartmayın sayın okurlar! Ufukta görünen... Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha fazla ses çıkarırlar... Meşhurların Vasiyetleri adlı kitapta, Abbasi Halifesi Harun Reşid'in vasiyeti şu şekilde kaydedilmiş:"Cesedimi yıkayıp, kefenleyip tabuta koyarken sağ elimi açıkta bırakınız. Açıkta bırakınız ki, millet bu dünyadan öbür tarafa hiçbir şey götürmediğimi, avucumun boş gittiğini görsün, ibret alsın."Güzel vasiyet. Ama millet böyle öğütlerden ibret alır mı? Alsaydı bunca talan, bunca yalan, bunca dolan yaşanır mıydı? Harun'un vasiyeti Amerika'da bir kadın her şeyi hatırlayabilme yeteneğine sahipmiş... Bu kadın, "bizim neden bu hale geldiğimizi" de hatırlayabilir mi acaba? (Ülkemizde yaşayan hiç kimse hatırlayamıyor da...) Türkiye Barolar Birliği sonunda restini çekti. Paraları ödenmediği takdirde 9 Mayıs'tan itibaren zorunlu müdafilik hizmetlerini durduracaklarını açıkladı. Nedir konu? Efendim maddi durumu uygun olmayanlara devlet ücretini ödeyerek avukat tutar. Bu durum eski yasada da mevcuttu. Fakat yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu ile avukatlık hizmetinin sınırı çok genişletildi. Artık bir vatandaş "şüpheli" olarak karakola davet edildiği andan itibaren avukat isteyebiliyor. Zaten ifade avukatsız alınmışsa bunu mahkeme yargıçları da pek kabul etmiyor. Öyle olunca karakola giren kişinin avukat çağırmasını emniyet mensupları da destekliyor. Sonuçta devletin bedava avukatlık hizmeti karakoldan başlıyor, davanın sonuna kadar gidiyor. Üstelik artık yalnız fakirler değil, hali vakti yerinde olanlar da bu hizmeti devletten bekliyor. Bu görevi barolar yerine getiriyor. Avukatların ücretlerini barolara devlet veriyor... Sonuç...Paralar suyunu çekmiş bulunuyor... Devletin bu yıl verdiği 50 trilyon dolayında ödenek, geçen yılın borçları da ödendiği için 3 ayda bitti. Barolar Birliği ek olarak 150 trilyon istiyor. Devletten ses yok. İstanbul Baro Başkanı Kazım Kolcuoğlu, avukat arkadaşlar bu işten iyi mi kazanıyor sorumuza gülerek şu yanıtı veriyor:- Arkadaşlarımız komik paralarla çalışıyor. Örneğin ifadesi alınan kişinin yanında bulunmak için karakola giden avukatın aldığı ücret net 40 YTL... Ülkemizde ortalama 450 gün süren bir ağır ceza davasını yürüten avukatın eline geçen para net 140 YTL... Oysa bir avukatın bir saatlik danışma ücreti 100 YTL'dir. Meslektaşlarımız bu komik koşullara rağmen büyük bir özveriyle zorunlu müdafilik görevlerini yerine getirdiler. Ama bu böyle gitmez...Barolar kararlı... Paralar ödenmediği takdirde müdafilik hizmetini bırakıyor... m.asik@milliyet.com.tr Zorunlu angarya!