Referanduma götürülen anayasa gibisi şu anda dünyanın hiçbir ülkesinde yok. O yüzden adına zorlama bir deyimle “Türk Tipi” deniyor.
Bu eğlenceli anayasa teklifinin getirdiği yeniliklerden! biri şöyle açıklanıyor:
“Kurulacak hükümete güvenoyunu sandıkta bizzat millet veriyor.”
Yani... Millet cumhurbaşkanı seçiminde oyunu atarken kurulacak hükümete de peşin peşin güvenoyu vermiş oluyormuş...
Oysa parlamenter sistemlerde güvenoyunun nasıl verildiği malum.
Hükümeti kurma görevini cumhurbaşkanından alan başbakan ve bakanları oturup ayrıntılı bir hükümet programı hazırlar.
Bu program Meclis’te lehte aleyhte konuşmalarla tartışılır. Meclis ve kamuoyu hükümetin nasıl bir yol izleyeceğini görür, eleştirilerini belirtir.
“Hayır” kampanyasını yurt çapında sürdüren eski MHP milletvekili Sinan Oğan önceki gün Yozgat’taydı. Bir kez daha kendilerine “ülkücü” diyenlerin saldırısına uğradı. Korumaları ve “hayır”cı ülkücüler sayesinde saldırıyı yarasız - beresiz atlatmayı başardı.
Dün Meclis’te MHP’den ihraç edilen Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ ile düzenlediği basın toplantısının ardından ilginç bir olaydan söz etti.
Milletvekili olduğu geçen yasama döneminde, gergin geçen bir oturumun ardından Meclis’teki odasına gelmiş. Tam o sırada telefonu çalmış. Açmış, arayan adının Necati Ünsal olduğunu sonradan öğrendiği Akp’li bir vatandaşmış.
-Elimde silah, şimdi odana gelip işini bitireceğim, sakın bir yere gitme” diye tehdit etmiş.
Sonrası mı? Sinan Oğan’ı dinliyoruz.
“Kendisi hakkında ‘silahla tehdit’ten davacı oldum. Mahkeme geçenlerde sonuçlandı. Karar mı? Efendim, kararda mahkeme bana, isterseniz bu konuyu sulh ile çözelim ve uzlaştırma kuruluna sevk edelim, diyor. Böyle bir şey olabilir mi, demiyorum, diyemiyorum, çünkü oldu. Ne yani arabulucu şimdi bu kişiyle nasıl ve nerede uzlaşacağım. Her silahla tehdit olayı sonrasında arabulucu mu tayin ediliyor? Yoksa saldırgan AKP’li olunca mı bu yola gidiliyor...
Cumhurbaşkanı ve Başbakan kampanya hedefini Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine oturttular... Şöyle diyorlar:
“Adeta yalan makinesi”
O zaman biraz da diğer konuşmalara göz atalım...
Örneğin Cumhurbaşkanı cezaevlerinde yatmakta olan gazetecilerle ilgili konuşurken, “149 kişilik listeye bakıyorum, hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist” dedi. Bunu derken tek bir somut örnek vermedi. Örneğin, henüz iddianameleri bile hazırlanmayan... Dolayısıyla, kendilerine herhangi bir suç isnat edilmemiş Kadri Gürsel’in, Musa Kart’ın, Ahmet Şık’ın hırsızlık suçundan mı, çocuk istismarcılığından mı yoksa terörist faaliyetlerden mi aylardır hapiste tutulduğunu açıklamadı.
- Veee... Kendisinden önceki geçmiş dönemleri eleştirirken, “Bizden önceki dönemlerde devlet memurlarının 7-8 ay maaş alamadığı olmuştur” dedi. Ancak kimsenin hatırlayamadığı o dönemin hangi dönem olduğu bilgisinden dinleyenleri mahrum bıraktı.
- Bu da AKP referandum broşüründen:
“Cumhurbaşkanlığı süresi 2 dönemle yani en çok 10 yılla sınırlandırılıyor.”
Kente asılmış abartılı EVET pankartlarından söz etmiştik... O pankartlardan birinde şöyle diyor:
“Güçlü ve yetkili meclis... Kanunları yalnız meclis yapıyor...”
O meclis gerçekten güçlü mü?
Meclisin milletvekillerini yine halk seçiyor. Fakat bu milletvekilleri bakan olamıyor.
Eğer cumhurbaşkanı bir milletvekilini bakan yaparsa o kişi milletvekilliğinden istifa etmek zorunda.
Cumhurbaşkanı bakanlarını meclis dışından seçiyor.
Bakanlar sadece cumhurbaşkanına bağlı çalışıyor. Bakın 106. madde ne diyor:
“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, cumhurbaşkanına karşı sorumludur.”
Kadıköy’e yan yana dev pankartlar asılmış... Birinde tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi ve yanında şu slogan:
“EVET söz de karar da milletin”
Yanında şu pankart:
“Milletin seçtiği Meclis hükümeti denetliyor”
Meclis’i milletin seçtiği doğru. Ama hükümet yok ki o sistemde..
Hükümet dediğiniz organın bakanlar kurulu bulunur, başbakanı bulunur.
Oysa yeni sistemde ne başbakan ne bakanlar kurulu var
Bakanları cumhurbaşkanı Meclis dışından atıyor. O bakanlar Meclis’e değil cumhurbaşkanına karşı sorumlu...
Referanduma sunulacak anayasa teklifinin nasıl acele ve özensiz hazırlandığına bir örneği de gazeteci Gürkan Hacır veriyor.
Anayasa malum; cumhurbaşkanı olmak için iki şart koşuyor...
Yüksekokul mezunu olması ve 40 yaşını geçmiş bulunması...
Yeni anayasada önemli bir de cumhurbaşkanı yardımcılığı öngörülüyor. Şu:
“Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, cumhurbaşkanı yardımcısı cumhurbaşkanına vekâlet eder ve cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır...”
Cumhurbaşkanı yardımcısı olmak için ön koşul mu?
Milletvekili seçilme yeterliğine sahip olması... Yani 18 yaşını doldurmuş ve ilkokul mezunu olması yeterli...
Hollanda ile ortak tarihimizde görülmedik bir siyasi kriz yaşıyoruz. Onlar Dışişleri Bakanımızın uçağına iniş izni vermiyor, Aile Bakanımızı kapıdan çevirip geri gönderiyor, olayı protesto eden vatandaşlarımıza köpekli, atlı polislerle saldırıyor. Buna karşılık biz de onlara ağza gelebilecek her türlü sözü söyleyip hakareti yapıyoruz.
Peki, bütün bunlar yaşanırken ortalıkta en çok görünmesi gereken kişilerin başında gelen Hollanda Büyükelçimiz Sadık Arslan niye ortada yok? İçişleri Bakanı Numan Kurtulmuş’un, “Hollanda Büyükelçimizi merkeze çekersek oradaki vatandaşlarımızın işleri aksar” sözleriyle kastettiği Sadık Arslan neden kimseye, kimseciklere görünmüyor?
Çok kişinin kafasına takılan bu sorunun yanıtını CHP Grup Başkanvekili Engin Altay dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında şöyle verdi.
“Sadık Arslan ortalıkta görünmüyor, çünkü kendisi Hollanda’da değil Ankara’da yaşıyor. Sebebi de hukuken ve resmen Hollanda Büyükelçimiz olması ama fiilen Cumhurbaşkanı’na Başdanışmanlık yapması. O nedenle Hollanda’ya çok zorunlu hallerde gidiyor, oradaki işini bitirir bitirmez Ankara’ya asıl işini yaptığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na dönüyor. Kısacası, Hollanda’daki vatandaşlarımıza değil
CHP’li vatandaş, Kemal Kılıçdaroğlu’na soruyor:
- Bakanlarımıza giriş izni vermediği için Hollanda’ya fena halde kızdınız ve AKP o yola gitmeden siz partinizin yurt dışı faaliyetlerini iptal edip ardından hükümete “ilişkileri askıya alma” çağrısı yaptınız. İktidara itidal tavsiye edecek yerde ateşin altına odun atmak nasıl bir amaca hizmet ediyor...
- Hükümet kendisinin çıkardığı, yurt dışında siyasi propagandayı yasaklayan yasayı çiğniyor. Siz de onu mu destekliyorsunuz?
- Partinizin milletvekili İlhan Cihaner’in şu sözleri karşısında ne düşünüyorsunuz:
- Özellikle antidemokratik hükümetlerin krizlerden “milli çıkar” söylemi ile çıkma stratejileri eski bir hikâyedir. Şimdi herkesi etraflarında toplanmaya çağırıyorlar ama ne için? Tabii ki ‘Evet’ için… Bu tuzağa düşülmemesi gerekir. Bu yapay ve zorlama kriz doğrudan iç politika hamlesidir. Hayır diyenlere terörist, çukur, vs. derken içeri atarken, yasaklarken dönüp utanmazca bizleri “bayrak etrafında toplanmaya” çağırıyorlar. Bir kez daha bayrak aracılığıyla yanlışların üstünü örtmelerine yardım etmemek gerekir. Asıl “milli çıkarlara ihanet” bakanların engelleneceklerini bile bile Avrupa ülkelerine gitmeleridir. Sorunu